This is default featured slide 2 title

Neşe sindirimi kolaylaştırır

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

Translate

23 Nisan 2014 Çarşamba

Dikkat Eksikliği Nedir? Dikkat eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Nörobiyolojik bir sağlık sorunu olan dikkat eksikliğine çoğunlukla hiperaktivite de eşlik eder. Ancak, hiperaktivitenin görülmediği dikkat eksikliği vakaları da söz konusudur. Okul öncesi çocuklarda görülen en yaygın zihinsel sorun olan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.
DEHB Belirtileri Nelerdir?
Dikkat eksikliği sendromu; unutkanlık, yapılan işe uzun süre konsantre olamama ve dağınıklık gibi semptomlarla kendini gösterir. Çocuk son derece zeki olmasına rağmen, odaklanamadığı, çabuk sıkıldığı için ders ve ödev yapma konusunda sıkıntılar yaşar. Eşyalarını sürekli kaybeder. Çocukta hiperaktivite bozukluğu varsa, yerinde duramaz ve sürekli konuşur. Bilgisayar oyunları, aktivite, oyun gibi eylem ağırlıklı işlerde gayet başarılıdır. Dinleme, anlama, okuma ve yazma gibi sözel edimlerde ilgisi dağılır. Çocuğa dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı konulabilmesi için söz konusu belirtilerin okul öncesi dönemde başlamış olması ve en az 6 aydır sürüyor olması gerekir. Çocukta gelişen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavi edilmediğinde yetişkinlik döneminde eğitim, toplumsal ilişkiler ve mesleki becerilerde başarısızlığa neden olabilir.


Manik Depresif Bozukluğu

Manik depresif bozukluk (İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu/Bipolar Bozukluk), kişinin maniden depresyona uzanan ruhsal süreçleri son derece keskin bir biçimde yaşaması anlamına gelir. kişinin düşünceleri, duyguları ve davranışlarında aşırı değişimler söz konudur. Kişi, hipomani dönemlerinde aşırı coşkuludur. Depresif dönemlerinde ise durgun davranışlar ve umutsuz bir ruh hali sergiler. İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’na neden olan birçok faktör vardır.
Tedavi Edilmeyen Bipolar Bozukluk İntihara Yol Açıyor
Nörokimyasal faktörler, Bipolar bozukluk hastalığında önemli bir rol oynar. Beyindeki kimyasal süreçlerde ortaya çıkan normal dışı aktiviteler, kişinin duygu ve düşüncelerini etkilemektedir.
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’nda genetik yatkınlık da önemli bir risk faktörüdür. Manik depresif bozukluk vakalarının yarısından fazlasında, aile bireylerinde veya yakın akrabalarında depresyon ya da manik depresif bozukluk söz konusudur.
Bir yakının kaybı, boşanma, doğal afet gibi travmatik deneyimler; iş değişikliği veya taşınma gibi yaşam koşullarında meydana gelen ani değişimler ve yoğun stres altında geçen dönemler de manik depresif bozukluğu tetikleyebilir.




Doğum Sancısı Nasıl Anlaşılır?

Anne adaylarını en korkutan durumlardan biri de yalancı doğum sancıları ile gerçek doğum sancılarını birbirinden ayıramamaktır. Oysa ki bu iki doğum sancısı türünü birbirinden ayıran çok keskin çizgiler vardır. Peki doğum sancısı nasıl anlaşılır?
Gerçek doğum sancıları ile yalancı doğum sancıları arasındaki en büyük fark gerçek doğum sancılarının düzenli olmasıdır. Gerçek doğum sancıları belirli aralıklarla gelen ve her yeni sancıda daha uzun süreli hissedilen ağrılardır. Yani doğum sancısı düzenli aralıklarla geliyor ve her yeni sancıda kasılma hissi daha uzun hissediliyorsa yaşanan gerçek doğum sancısıdır.
Yalancı doğum sancısı ise düzenli değildir ve ağrıların geliş aralıkları ile kasılma süreleri hep farklılık gösterir. Yalancı doğum sancıları anne adayı ayaklarını yukarı uzatarak dinlendiği anda etkisini yitirirken gerçek doğum sancıları anne adayı dinlenmeye geçse bile şiddetini azaltmaz.
Doğum sancısı hissetmeye başladığınız anda yapmanız gereken ilk şey sakinliğinizi koruyarak zaman tutmanızdır. Sancılarınız düzenliyse ve sancı aralığınız 15 dakikanın altına düştüyse gebelik takibinizi gerçekleştiren doktorunuzu bilgilendirerek sağlık kuruluşuna başvuruda bulunmanız gerekir.



Gebelikte Kız Bebek Belirtileri

Anne adayının, gebelik döneminde gösterdiği bazı fiziksel ve algısal belirtiler, bebeğin cinsiyetine dair tanımlamalara işaret etmektedir. Bu belirtiler, bilimsel anlamda bir geçerliliği yoktur ve kesinlik içermez. Anne babanın, bebeğin cinsiyetini öğrenmesi, ultrason yöntemi ile gebeliğin 16 ila 20. haftaları arasında mümkün olmaktadır.
Aşırı Mide Bulantısı
Anne adayının tüketmek için daha çok şekerli ve tatlı besinleri tercih etmesinin yanı sıra, portakal suyu başta olma üzere; meyveye aş ermesi bebeğin kız olacağının en belirgin işareti sayılıyor. Gebeliğin, anne adayını sinirli, yorgun, öfkeli ve huysuz bir ruh haline sokması da kız bebek belirtisi olarak görülüyor. Hamileliğin ilk aylarında görülen aşırı mide bulantısı da önemli bir işaret…
Sol göğsün, sağ göğse göre daha fazla irileşmesi ya da göğüslerdeki anormal büyüme, saçlarda kızıl teller oluşması, karın bölgesinin karpuz gibi görünmesi ve fetusun karında yüksekte taşınması, yüzün şişmesi, kalça ve basenlerde kilo fazlası, idrarın mat ve açık sarı renkte olması gibi fiziksel değişimler de söz konusu…
Fetusun, karnın solunda taşınması da kız bebek belirtilerinden sayılıyor.




Kötü Ağız Kokusu

Nefesin kötü kokması (Halitosis), son derece yaygın bir rahatsızlıktır. Nefesin kötü kokması, ağız ve dişlerden kaynaklı problemlerden ya da sindirim sorunlarından dolayı gerçekleşebileceği gibi vücutta birçok hastalığın habercisi de olabilir.
Fizyolojik Halitosis
Yetersiz sıvı alımı, ağız içi kuruluğu ve uzun süre aç kalmak, fiziksel Halitosis’e zemin hazırlar. Nefesin kötü kokması çoğunlukla ağız boşluğundan kaynaklanır. Özellikle dil sırtında tutunan bakteriler, kötü koku oluşumuna neden olur.
Fizyolojik kökenli Halitosis tedavi gerektirmez. Sindirim organlarında ve kanallarda biriken gazların ve ağız içi mukozada üreyen bakterilerin sebep olduğu kötü ağız kokusudur. Kimi zaman iyi sindirilemeyen veya özellikle kötü koku yayan besinlerin tüketilmesi ile oluşur. Beslenme sonrası ağız içi bakımı ve gargara uygulaması ile giderilebilir.
Gerçek Halitosis de denilen patolojik ağız kokusu ise beslenmeye bağlı olmadan gelişir. Sinüzit gibi üst solunum yolu enfeksiyonları; bronşit, faranjit, laranjit gibi akciğer hastalıkları, metabolizmal hastalıklar, böbrek rahatsızlıkları ve şeker hastalığı gibi faktörler gerçek Halitosis’e neden olur.


Boşanma Sürecinde Çocuk

Çocuğun, anne babanın ayrı yaşama kararına göstereceği reaksiyon, hangi yaşta olduğu ve gelişim düzeyiyle ilişkili olduğu kadar, içerisinde bulunduğu psikososyal ve ekonomik koşullar, ebeveynlerin tutumlarına göre farklılık göstermektedir.
Suçluluk Duygusu
Anne baba arasındaki sorunlar çocuğa yansıtılarak, çocuğun bir tarafı tutması gibi beklentiler içerisine girmek; çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Boşanma sürecinde tarafların birbirlerini kötülemesine şahit olan çocuk, psikososyal anlamda problemli bir döneme adım atar. Terk edilme korkusu, stres başta olmak üzere; zihinsel aktivitelerde gerileme, uyum sorunları, uyku bozuklukları, bilinç altı korkuları gibi sorunlarla yüz yüze bırakır. Ayrılık sürecinin şiddetli bir biçimde geçirilmesi ve bu olumsuz koşulların çocuğa yansıtılması, çocuğun kişilik gelişimine de zarar verir. Aynı zamanda, eğitim hayatında başarısızlık, sosyal sorunlar, özgüven eksikliği gibi telafisi zor hataları da beraberinde getirir.
Ebeveynlerin birbirlerine zarar vermek amacı ile çocuğu kullanmaları ise şiddetli boşanmalarda son derece sık karşılaşılan bir durumdur. Boşanma sonrası koşullar, ebeveynlerin kişisel hırslarına göre değil; yeni bir yaşam düzenine adapte olmaya çalışan çocuğa göre oluşturulmalıdır.


Bebeklerde ve çocuklarda yüksek ateş

Beden ısısının yükselmesi (ateşlenme), vücudun bakteriyel ya da viral bir enfeksiyonla mücadele ettiğini gösteren bir durumdur. Vücudun savunma mekanizmalarının doğru bir biçimde çalıştığını işaret eder ve çevre ısısının gerekli koşullara getirilmesinin yanı sıra, ilaç kullanımı ile kontrol edilir.
Akut Viral Enfeksiyonlar
Vücuttaki enfeksiyonun kaynağı olan mikrop veya bakterilerin parçalanması, toksik maddelerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu zehirli maddeler, vücudun savunma hücreleriyle karşı karşıya geldiklerinde, beyinde bulunan ısıya duyarlı sinir hücreleri vücut sıcaklığını arttırır.
İnsan vücudundaki ısı, 37 dereceye ayarlıdır. Vücut sıcaklığı 38 dereceyi bulduğunda çocuk ateşlenmiş demektir. Bebek ya da çocuklarda görülen ateş, çoğunlukla aniden ortaya çıkan ve geçici olan viral enfeksiyonlara bağlıdır.
Bebeklerde, 3 ila 4. aya dek görülen ateşlenme, bakteriyel bir enfeksiyonu işaret ediyor olabilir. Bu açıdan, uzman hekime başvurmak gerekir. 4 aydan büyük bebeklerde ortaya çıkan 40 dereceden düşük ateş, ev koşullarında kontrol altına alınabilir.





Kaynak: http://urlji.com/jskcj2

Andropoz nedir belirtisi ve tedavi yöntemleri




Andropoz Nedir?

İleri yaş erkeklerdeki testesteron yani erkeklik hormonundaki düşüş, andropoz olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda erkeklik hormonu tamamen ortadan kalkmaz. Buna ‘androjen yetersizlik sendromu' adı verilir. Erkeklerde bu olay kadınlardaki gibi bıçak sırtı bir gelişim göstermemekte sadece erkeklik hormonunun azalmasına bağlı olarak bazı belirtileri de beraberinde getirmektedir. 

Erkeklik hormonu azalması olan andropozun belirtileri nelerdir? 

Andropoz, psikolojik ve bedensel belirtiler ile cinsel yakınmalar ile kendini gösterir. Andropozun psikolojik belirtilerinde; depresif bir ruh hali, sinirlilik, kaygı, motivasyonda azalma ve kronik yorgunluk hissi görülür. Hafıza da olumsuz etkilendiği için unutkanlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Hastada var olan bir zihinsel problem andropoz ile tetiklenir.

                                                                        Bedensel belirtilerinde; ani ateş basmaları, yaygın kas ve eklem ağrıları, uyku ihtiyacının artması, halsizlik, işe konsantre olamama gibi durumlar ortaya çıkar.

Seksüel belirtilerde ise; erkeklik hormonunun düşüklüğü sonrası libido denilen cinsel isteğin azalması görülmektedir. Andropozda ereksiyon problemleri çok sık görülmektedir. Erkeklerde ileri yaşın getirdiği osteoporoz durumları yani kemik erimesi, andropoz ile ortaya çıkan durumlardan biridir.

ERKEKLER İÇİNE KAPANABİLİYOR Genellikle 50 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen andropoz, seksüel performansta düşüklüğe bağlı olarak yıpratıcı bir strese neden olmaktadır. İçinde bulunduğu sıkıntıyı agresif hareketlerle dışa vuran hasta, çevresindeki olur olmaz her şeye sinirlenmeye başlar. Bu psikolojik bozukluk ise zamanla kişinin çekilmez bir hal almasıyla devam eder.

Tanısı nasıl konulur? Çok basit bir kan tahlili ile erkeklik hormonu düşüklüğü ve oranı tespit edilebilir. Hastanın şikayetleri dinlendikten sonra üroloji uzmanının yapacağı fiziksel muayenede, hastanın testislerinde bir ufalma, kıvamında yumuşama, peniste küçülme, hastanın kas kitlesinde azalma gibi bulgular, andropoz belirtileridir. Sonrasında da kan tahlili ile tanısı konulur.

Andropoz yaşı kaçtır? Erkeklerde andropoz durumunun hangi yaşlarda ortaya çıkacağı her hasta için farklıdır. Bazı erkeklerde 50'li yaşlardan sonra bazılarında ise 80'li yaşlar ile birlikte andropoz belirtileri görülebilir. Andropoz, erkeğin kaçınılmaz sonu değildir, her erkekte ortaya çıkan bir durum da değildir. Her hastada andropoz belirtileri görülmediği için tedaviye de gerek olmayabilir.

Andropozun tedavisi nedir?
Hastaya erkekli hormonu dışarıdan tablet, iğne ya da cilde yapıştırılan yavaş emilimli bantlar ile verilerek andropoz ile ortaya çıkan bedensel belirtilerin düzeldiği, hastanın kendine güven hissinin geri geldiği, fiziksel ve konsantrasyon gücünün arttığı, cinsel arzudaki azalmanın kaybolduğu bilinmektedir.

Erkeklik hormonu tedavisinin olumsuz etkileri var mıdır? Yaş büyümesi ile prostat büyümesi adayı olan erkeklerde, dışarıdan erkeklik hormonu takviyesi ile prostat kanseri riski de kendini göstermektedir. Prostat kanseri testesteron ile beslenen bir kanser türü olduğu için bu hastalarda öncelikle erkeklik hormonunun yok edilmesine yönelik tedaviler uyguluyoruz. Testesteron yüksekliğinin prostat kanserine yol açtığı ispat edilmemiş olsa da, hastada tanı konulmamış bir prostat kanseri varsa bu durum, hastalığın alevlenerek çok hızlı ilerlemesine yol açmaktadır. Testesteron hormonu, iyi huylu prostat büyümesi riskini artırmaktadır. Ancak hastaların, sıkı bir takip altında erkeklik hormonu takviyesi almalarında bir sakınca yoktur. Tedavide kullanılacak hormonun dozu da, hekim tarafından belirlenmelidir.

Andropozu önlemek mümkün müdür?
Andropoz, erkekler için önlenemez bir süreçtir. Hayatın ilerleyen dönümlerinde ortaya çıkan doğal bir gidişattır ve yalnızca bunun hekim kontrolü ile hayat kalitesini düşürmesine izin verilmeden yaşanması söz konusu olabilir.

kaynak:http://www.urlj.com/xvjk9z

Akustik travma(Yüksek sesin kulağa eetkisi

















YÜKSEK SESİN KULAK ÜZERİNE ETKİSİ (AKUSTİK TRAVMA )
     Yüksek şiddetteki sesler iç kulaktaki duyu hücreleri üzerine yıkıcı etki yaratabilir. Kulak hasarı oluşturabilecek sesi ikiye ayırmak gerekir:
1. Ani çok yüksek şiddet de ses. Silah atışlarında ortaya çıkan ses bunun tipik örneğidir.
2. Uzun süreli yüksek şiddetde ses: Kulak normal olarak elektrikli süpürge yüksekliğindeki sese 8  saat süreyle dayanabilir. Daha yüksek şiddetteki seslerde geçici eşik düşmeleri meydana gelir. Yüksek sese maruziyetin yıllara uzanan bir süreklilik göstermesi geçici eşik kaymalarını kalıcı hale getirir. Dokuma işcilerinin çalışma ortamları bu tür travmaların tipik örneğidir.
    



 Akustik travmalar işci, işveren ve işyeri hekimi açısından medikolegal problemlere neden olabilir. İşitme kaybı yıllara yayılan bir süreç gösterdiği için, kayıba adaptasyon sözkonusudur. Bu nedenle işçi kaybın farkında olmayabilir. Konuşma frekanslarında ortalama 25 dB’i aşan işitme eşiği problem oluşturmaya başlar. Ancak bu aşamada işitme kaybı genellikle geri döndürülebilir. Bu nedenle risk altında çalışan işcilerin korunma amaçlı kulak tıkacı kullanmaları ve işitme testlerinin periodik yapılması gerekir. Hassas kişilerde gerekirse işyerinde çalışma ortamı değişikliği yapılabilir.
      


Ani yüksek sese maruz kalan kulaklardaki işitme kayıpları da çoğunlukla geçicidir. Ancak bu sürenin 24 saati aşması halinde uzman görüşüne başvurulmalıdır.
      Yüksek sesin kulağa etikisi sadece işitme kaybı değildir. Kulak çınlaması tek başına veya işitme kaybı ile birlikte görülebilir. aynı şekilde 24 saati aşan çınlamalarda yine uzman görüşüne başvurmalıdır. Erken tanı ve tedavi başarı şansını yükseltir.

http://www.urlj.com/97thxn