This is default featured slide 2 title

Neşe sindirimi kolaylaştırır

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

Translate

26 Eylül 2014 Cuma

Gribal Enfeksiyon Belirtileri, Tedavisi ve Korunma Yolları


Gribal Enfeksiyon, hasta kişilerin ağız,burun, salgılarından bulaşır. İnfluenza virüsü çevre şartlarına dayanıklı olmadığı için, cinsel yolla ve hasta kişilerin dokunduğu aletlerle bulaşmaz.
Gribal Enfeksiyonun belirtileri nelerdir?
  • Ateş: Vücudun kandaki influenza virüsüne karşı gösterdiği tepkidir.
  • Üşüme: Ateşin yüksek olduğundan dolayı görülür.
  • Titreme: Ateş sonucunda görülen üşüme hissinden dolayı görülen bir belirtidir.
  • Halsizlik: Kanda artan mikrop sayısından dolayı, dokulara normalden az oksijen gider. Bu yüzden hastalar halsiz ve yorgun hissederler.
  • Boğazda yanma ve ağrı: İnfluenza virüsü sadece gribe neden olmaz. Gribal Enfeksiyon sırasında bademcik iltihabına da neden olur. Fakat belirtileri hafif olduğu için çok hissedilmez ve 1 haftada geçer.
Gribal Enfeksiyonun tedavisi nasıldır?
Gribal Enfeksiyon virüs kaynaklı bir hastalık olduğu için kesin bir ilacı yoktur. En iyi tedavi yöntemi her sene düzenli aşı yaptırmaktır. Ayrıca Gribal Enfeksiyon sırasında dinlenilirse ve ağızdan bolca sıvı alınırsa iyileşme süresine katkı olur.
Gribal Enfeksiyonten nasıl korunulur?
  • Hasta kişilerle aramızda mesafe bulundurmalıyız.
  • El sıkışma gibi fiziksel temaslardan uzak durmalıyız.
  • Hasta kişileri, çok önemli olmadıkça ziyaret etmemeliyiz.
  • Kapalı ve havasız ortamlardan uzak durmalıyız.
  • El hijyenine dikkat etmeliyiz.
  • Her sene düzenli aşı yaptırmalıyız.







http://adf.ly/sNnRT

23 Nisan 2014 Çarşamba

Dikkat Eksikliği Nedir? Dikkat eksikliği Belirtileri Nelerdir?

Nörobiyolojik bir sağlık sorunu olan dikkat eksikliğine çoğunlukla hiperaktivite de eşlik eder. Ancak, hiperaktivitenin görülmediği dikkat eksikliği vakaları da söz konusudur. Okul öncesi çocuklarda görülen en yaygın zihinsel sorun olan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır.
DEHB Belirtileri Nelerdir?
Dikkat eksikliği sendromu; unutkanlık, yapılan işe uzun süre konsantre olamama ve dağınıklık gibi semptomlarla kendini gösterir. Çocuk son derece zeki olmasına rağmen, odaklanamadığı, çabuk sıkıldığı için ders ve ödev yapma konusunda sıkıntılar yaşar. Eşyalarını sürekli kaybeder. Çocukta hiperaktivite bozukluğu varsa, yerinde duramaz ve sürekli konuşur. Bilgisayar oyunları, aktivite, oyun gibi eylem ağırlıklı işlerde gayet başarılıdır. Dinleme, anlama, okuma ve yazma gibi sözel edimlerde ilgisi dağılır. Çocuğa dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı konulabilmesi için söz konusu belirtilerin okul öncesi dönemde başlamış olması ve en az 6 aydır sürüyor olması gerekir. Çocukta gelişen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tedavi edilmediğinde yetişkinlik döneminde eğitim, toplumsal ilişkiler ve mesleki becerilerde başarısızlığa neden olabilir.


Manik Depresif Bozukluğu

Manik depresif bozukluk (İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu/Bipolar Bozukluk), kişinin maniden depresyona uzanan ruhsal süreçleri son derece keskin bir biçimde yaşaması anlamına gelir. kişinin düşünceleri, duyguları ve davranışlarında aşırı değişimler söz konudur. Kişi, hipomani dönemlerinde aşırı coşkuludur. Depresif dönemlerinde ise durgun davranışlar ve umutsuz bir ruh hali sergiler. İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’na neden olan birçok faktör vardır.
Tedavi Edilmeyen Bipolar Bozukluk İntihara Yol Açıyor
Nörokimyasal faktörler, Bipolar bozukluk hastalığında önemli bir rol oynar. Beyindeki kimyasal süreçlerde ortaya çıkan normal dışı aktiviteler, kişinin duygu ve düşüncelerini etkilemektedir.
İki Uçlu Duygudurum Bozukluğu’nda genetik yatkınlık da önemli bir risk faktörüdür. Manik depresif bozukluk vakalarının yarısından fazlasında, aile bireylerinde veya yakın akrabalarında depresyon ya da manik depresif bozukluk söz konusudur.
Bir yakının kaybı, boşanma, doğal afet gibi travmatik deneyimler; iş değişikliği veya taşınma gibi yaşam koşullarında meydana gelen ani değişimler ve yoğun stres altında geçen dönemler de manik depresif bozukluğu tetikleyebilir.




Doğum Sancısı Nasıl Anlaşılır?

Anne adaylarını en korkutan durumlardan biri de yalancı doğum sancıları ile gerçek doğum sancılarını birbirinden ayıramamaktır. Oysa ki bu iki doğum sancısı türünü birbirinden ayıran çok keskin çizgiler vardır. Peki doğum sancısı nasıl anlaşılır?
Gerçek doğum sancıları ile yalancı doğum sancıları arasındaki en büyük fark gerçek doğum sancılarının düzenli olmasıdır. Gerçek doğum sancıları belirli aralıklarla gelen ve her yeni sancıda daha uzun süreli hissedilen ağrılardır. Yani doğum sancısı düzenli aralıklarla geliyor ve her yeni sancıda kasılma hissi daha uzun hissediliyorsa yaşanan gerçek doğum sancısıdır.
Yalancı doğum sancısı ise düzenli değildir ve ağrıların geliş aralıkları ile kasılma süreleri hep farklılık gösterir. Yalancı doğum sancıları anne adayı ayaklarını yukarı uzatarak dinlendiği anda etkisini yitirirken gerçek doğum sancıları anne adayı dinlenmeye geçse bile şiddetini azaltmaz.
Doğum sancısı hissetmeye başladığınız anda yapmanız gereken ilk şey sakinliğinizi koruyarak zaman tutmanızdır. Sancılarınız düzenliyse ve sancı aralığınız 15 dakikanın altına düştüyse gebelik takibinizi gerçekleştiren doktorunuzu bilgilendirerek sağlık kuruluşuna başvuruda bulunmanız gerekir.



Gebelikte Kız Bebek Belirtileri

Anne adayının, gebelik döneminde gösterdiği bazı fiziksel ve algısal belirtiler, bebeğin cinsiyetine dair tanımlamalara işaret etmektedir. Bu belirtiler, bilimsel anlamda bir geçerliliği yoktur ve kesinlik içermez. Anne babanın, bebeğin cinsiyetini öğrenmesi, ultrason yöntemi ile gebeliğin 16 ila 20. haftaları arasında mümkün olmaktadır.
Aşırı Mide Bulantısı
Anne adayının tüketmek için daha çok şekerli ve tatlı besinleri tercih etmesinin yanı sıra, portakal suyu başta olma üzere; meyveye aş ermesi bebeğin kız olacağının en belirgin işareti sayılıyor. Gebeliğin, anne adayını sinirli, yorgun, öfkeli ve huysuz bir ruh haline sokması da kız bebek belirtisi olarak görülüyor. Hamileliğin ilk aylarında görülen aşırı mide bulantısı da önemli bir işaret…
Sol göğsün, sağ göğse göre daha fazla irileşmesi ya da göğüslerdeki anormal büyüme, saçlarda kızıl teller oluşması, karın bölgesinin karpuz gibi görünmesi ve fetusun karında yüksekte taşınması, yüzün şişmesi, kalça ve basenlerde kilo fazlası, idrarın mat ve açık sarı renkte olması gibi fiziksel değişimler de söz konusu…
Fetusun, karnın solunda taşınması da kız bebek belirtilerinden sayılıyor.




Kötü Ağız Kokusu

Nefesin kötü kokması (Halitosis), son derece yaygın bir rahatsızlıktır. Nefesin kötü kokması, ağız ve dişlerden kaynaklı problemlerden ya da sindirim sorunlarından dolayı gerçekleşebileceği gibi vücutta birçok hastalığın habercisi de olabilir.
Fizyolojik Halitosis
Yetersiz sıvı alımı, ağız içi kuruluğu ve uzun süre aç kalmak, fiziksel Halitosis’e zemin hazırlar. Nefesin kötü kokması çoğunlukla ağız boşluğundan kaynaklanır. Özellikle dil sırtında tutunan bakteriler, kötü koku oluşumuna neden olur.
Fizyolojik kökenli Halitosis tedavi gerektirmez. Sindirim organlarında ve kanallarda biriken gazların ve ağız içi mukozada üreyen bakterilerin sebep olduğu kötü ağız kokusudur. Kimi zaman iyi sindirilemeyen veya özellikle kötü koku yayan besinlerin tüketilmesi ile oluşur. Beslenme sonrası ağız içi bakımı ve gargara uygulaması ile giderilebilir.
Gerçek Halitosis de denilen patolojik ağız kokusu ise beslenmeye bağlı olmadan gelişir. Sinüzit gibi üst solunum yolu enfeksiyonları; bronşit, faranjit, laranjit gibi akciğer hastalıkları, metabolizmal hastalıklar, böbrek rahatsızlıkları ve şeker hastalığı gibi faktörler gerçek Halitosis’e neden olur.


Boşanma Sürecinde Çocuk

Çocuğun, anne babanın ayrı yaşama kararına göstereceği reaksiyon, hangi yaşta olduğu ve gelişim düzeyiyle ilişkili olduğu kadar, içerisinde bulunduğu psikososyal ve ekonomik koşullar, ebeveynlerin tutumlarına göre farklılık göstermektedir.
Suçluluk Duygusu
Anne baba arasındaki sorunlar çocuğa yansıtılarak, çocuğun bir tarafı tutması gibi beklentiler içerisine girmek; çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Boşanma sürecinde tarafların birbirlerini kötülemesine şahit olan çocuk, psikososyal anlamda problemli bir döneme adım atar. Terk edilme korkusu, stres başta olmak üzere; zihinsel aktivitelerde gerileme, uyum sorunları, uyku bozuklukları, bilinç altı korkuları gibi sorunlarla yüz yüze bırakır. Ayrılık sürecinin şiddetli bir biçimde geçirilmesi ve bu olumsuz koşulların çocuğa yansıtılması, çocuğun kişilik gelişimine de zarar verir. Aynı zamanda, eğitim hayatında başarısızlık, sosyal sorunlar, özgüven eksikliği gibi telafisi zor hataları da beraberinde getirir.
Ebeveynlerin birbirlerine zarar vermek amacı ile çocuğu kullanmaları ise şiddetli boşanmalarda son derece sık karşılaşılan bir durumdur. Boşanma sonrası koşullar, ebeveynlerin kişisel hırslarına göre değil; yeni bir yaşam düzenine adapte olmaya çalışan çocuğa göre oluşturulmalıdır.


Bebeklerde ve çocuklarda yüksek ateş

Beden ısısının yükselmesi (ateşlenme), vücudun bakteriyel ya da viral bir enfeksiyonla mücadele ettiğini gösteren bir durumdur. Vücudun savunma mekanizmalarının doğru bir biçimde çalıştığını işaret eder ve çevre ısısının gerekli koşullara getirilmesinin yanı sıra, ilaç kullanımı ile kontrol edilir.
Akut Viral Enfeksiyonlar
Vücuttaki enfeksiyonun kaynağı olan mikrop veya bakterilerin parçalanması, toksik maddelerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu zehirli maddeler, vücudun savunma hücreleriyle karşı karşıya geldiklerinde, beyinde bulunan ısıya duyarlı sinir hücreleri vücut sıcaklığını arttırır.
İnsan vücudundaki ısı, 37 dereceye ayarlıdır. Vücut sıcaklığı 38 dereceyi bulduğunda çocuk ateşlenmiş demektir. Bebek ya da çocuklarda görülen ateş, çoğunlukla aniden ortaya çıkan ve geçici olan viral enfeksiyonlara bağlıdır.
Bebeklerde, 3 ila 4. aya dek görülen ateşlenme, bakteriyel bir enfeksiyonu işaret ediyor olabilir. Bu açıdan, uzman hekime başvurmak gerekir. 4 aydan büyük bebeklerde ortaya çıkan 40 dereceden düşük ateş, ev koşullarında kontrol altına alınabilir.





Kaynak: http://urlji.com/jskcj2

Andropoz nedir belirtisi ve tedavi yöntemleri




Andropoz Nedir?

İleri yaş erkeklerdeki testesteron yani erkeklik hormonundaki düşüş, andropoz olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda erkeklik hormonu tamamen ortadan kalkmaz. Buna ‘androjen yetersizlik sendromu' adı verilir. Erkeklerde bu olay kadınlardaki gibi bıçak sırtı bir gelişim göstermemekte sadece erkeklik hormonunun azalmasına bağlı olarak bazı belirtileri de beraberinde getirmektedir. 

Erkeklik hormonu azalması olan andropozun belirtileri nelerdir? 

Andropoz, psikolojik ve bedensel belirtiler ile cinsel yakınmalar ile kendini gösterir. Andropozun psikolojik belirtilerinde; depresif bir ruh hali, sinirlilik, kaygı, motivasyonda azalma ve kronik yorgunluk hissi görülür. Hafıza da olumsuz etkilendiği için unutkanlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Hastada var olan bir zihinsel problem andropoz ile tetiklenir.

                                                                        Bedensel belirtilerinde; ani ateş basmaları, yaygın kas ve eklem ağrıları, uyku ihtiyacının artması, halsizlik, işe konsantre olamama gibi durumlar ortaya çıkar.

Seksüel belirtilerde ise; erkeklik hormonunun düşüklüğü sonrası libido denilen cinsel isteğin azalması görülmektedir. Andropozda ereksiyon problemleri çok sık görülmektedir. Erkeklerde ileri yaşın getirdiği osteoporoz durumları yani kemik erimesi, andropoz ile ortaya çıkan durumlardan biridir.

ERKEKLER İÇİNE KAPANABİLİYOR Genellikle 50 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen andropoz, seksüel performansta düşüklüğe bağlı olarak yıpratıcı bir strese neden olmaktadır. İçinde bulunduğu sıkıntıyı agresif hareketlerle dışa vuran hasta, çevresindeki olur olmaz her şeye sinirlenmeye başlar. Bu psikolojik bozukluk ise zamanla kişinin çekilmez bir hal almasıyla devam eder.

Tanısı nasıl konulur? Çok basit bir kan tahlili ile erkeklik hormonu düşüklüğü ve oranı tespit edilebilir. Hastanın şikayetleri dinlendikten sonra üroloji uzmanının yapacağı fiziksel muayenede, hastanın testislerinde bir ufalma, kıvamında yumuşama, peniste küçülme, hastanın kas kitlesinde azalma gibi bulgular, andropoz belirtileridir. Sonrasında da kan tahlili ile tanısı konulur.

Andropoz yaşı kaçtır? Erkeklerde andropoz durumunun hangi yaşlarda ortaya çıkacağı her hasta için farklıdır. Bazı erkeklerde 50'li yaşlardan sonra bazılarında ise 80'li yaşlar ile birlikte andropoz belirtileri görülebilir. Andropoz, erkeğin kaçınılmaz sonu değildir, her erkekte ortaya çıkan bir durum da değildir. Her hastada andropoz belirtileri görülmediği için tedaviye de gerek olmayabilir.

Andropozun tedavisi nedir?
Hastaya erkekli hormonu dışarıdan tablet, iğne ya da cilde yapıştırılan yavaş emilimli bantlar ile verilerek andropoz ile ortaya çıkan bedensel belirtilerin düzeldiği, hastanın kendine güven hissinin geri geldiği, fiziksel ve konsantrasyon gücünün arttığı, cinsel arzudaki azalmanın kaybolduğu bilinmektedir.

Erkeklik hormonu tedavisinin olumsuz etkileri var mıdır? Yaş büyümesi ile prostat büyümesi adayı olan erkeklerde, dışarıdan erkeklik hormonu takviyesi ile prostat kanseri riski de kendini göstermektedir. Prostat kanseri testesteron ile beslenen bir kanser türü olduğu için bu hastalarda öncelikle erkeklik hormonunun yok edilmesine yönelik tedaviler uyguluyoruz. Testesteron yüksekliğinin prostat kanserine yol açtığı ispat edilmemiş olsa da, hastada tanı konulmamış bir prostat kanseri varsa bu durum, hastalığın alevlenerek çok hızlı ilerlemesine yol açmaktadır. Testesteron hormonu, iyi huylu prostat büyümesi riskini artırmaktadır. Ancak hastaların, sıkı bir takip altında erkeklik hormonu takviyesi almalarında bir sakınca yoktur. Tedavide kullanılacak hormonun dozu da, hekim tarafından belirlenmelidir.

Andropozu önlemek mümkün müdür?
Andropoz, erkekler için önlenemez bir süreçtir. Hayatın ilerleyen dönümlerinde ortaya çıkan doğal bir gidişattır ve yalnızca bunun hekim kontrolü ile hayat kalitesini düşürmesine izin verilmeden yaşanması söz konusu olabilir.

kaynak:http://www.urlj.com/xvjk9z

Akustik travma(Yüksek sesin kulağa eetkisi

















YÜKSEK SESİN KULAK ÜZERİNE ETKİSİ (AKUSTİK TRAVMA )
     Yüksek şiddetteki sesler iç kulaktaki duyu hücreleri üzerine yıkıcı etki yaratabilir. Kulak hasarı oluşturabilecek sesi ikiye ayırmak gerekir:
1. Ani çok yüksek şiddet de ses. Silah atışlarında ortaya çıkan ses bunun tipik örneğidir.
2. Uzun süreli yüksek şiddetde ses: Kulak normal olarak elektrikli süpürge yüksekliğindeki sese 8  saat süreyle dayanabilir. Daha yüksek şiddetteki seslerde geçici eşik düşmeleri meydana gelir. Yüksek sese maruziyetin yıllara uzanan bir süreklilik göstermesi geçici eşik kaymalarını kalıcı hale getirir. Dokuma işcilerinin çalışma ortamları bu tür travmaların tipik örneğidir.
    



 Akustik travmalar işci, işveren ve işyeri hekimi açısından medikolegal problemlere neden olabilir. İşitme kaybı yıllara yayılan bir süreç gösterdiği için, kayıba adaptasyon sözkonusudur. Bu nedenle işçi kaybın farkında olmayabilir. Konuşma frekanslarında ortalama 25 dB’i aşan işitme eşiği problem oluşturmaya başlar. Ancak bu aşamada işitme kaybı genellikle geri döndürülebilir. Bu nedenle risk altında çalışan işcilerin korunma amaçlı kulak tıkacı kullanmaları ve işitme testlerinin periodik yapılması gerekir. Hassas kişilerde gerekirse işyerinde çalışma ortamı değişikliği yapılabilir.
      


Ani yüksek sese maruz kalan kulaklardaki işitme kayıpları da çoğunlukla geçicidir. Ancak bu sürenin 24 saati aşması halinde uzman görüşüne başvurulmalıdır.
      Yüksek sesin kulağa etikisi sadece işitme kaybı değildir. Kulak çınlaması tek başına veya işitme kaybı ile birlikte görülebilir. aynı şekilde 24 saati aşan çınlamalarda yine uzman görüşüne başvurmalıdır. Erken tanı ve tedavi başarı şansını yükseltir.

http://www.urlj.com/97thxn

27 Mart 2014 Perşembe

Akrep sokması,risk faktörü ve tedavi çeşiltleri













AKREP SOKMASI
Akrepler, ülkemizde özellikle Güneydoğu yörelerinde görülür. Bilimsel olarak Scorpius olarak isimlendirilen akrepler yaklaşık olarak 7,5 cm. civarındadır. 8 bacaklı ve önde iki tane kıskacı bulunur. İnce kuyruğunun ucunda iğnesi vardır. Bazı akreplerin zehri öldürücü olabilir. Zehir genel olarak toksalbümin ve düşük oranda da bazı enzimleri içermektedir. Bu zehir kişinin sinir sistemini etkileyen toksinlerin(nörotoksin) kompleks bir karışımını içerir.
Serin, nemli yerlerde yaşarlar, bodrum, çöplükler ve odunluklar en sevdikleri yerlerdir. Bunun yanında elbise ve yerleşim yerleri olan evleri de işgal edebilirler. Genelde akşam serinliğinde ısırırlar. Öldürücü olan türlerle zararsız türleri ayrıt etmek çok zor olduğundan, tüm akrep ısırıklarını acil tedaviye almak gerekir.
Akrep sokmaları ağrılı olmalarına rağmen çoğunlukla zararsızdır. 1500 kadar türü bulunan akrebin zehirli olan tür sayısı yaklaşık olarak ifade etmek gerekirse sadece 30 kadarı tehlikeli olarak kabul edilmektedir. Birçok kişi akrepleri tehlikeli zararlılar olarak düşünür, ama onlar aynı ekosistem içinde önemli bir rol oynarlar. Fare,  eklembacaklıların büyük miktarlarını ve hatta küçük yılanları tüketirler.
Peki, akrepler neden sokarlar? 
Provoke olmadıkça veya kendilerini tehdit altında hissetmedikçe saldırmazlar. Akrep sokmaları en çok küçük çocuklar, yaşlılar ve hayvanlar ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Sağlıklı yetişkinlerde akrep sokmaları genellikle tedavi gerekmez, ama çocuğunuzun sokulduğunu fark etmişseniz her zaman acil tıbbi yardım almalısınız. Doktorunuz semptomları ve öykünüzü anlayabilmek için teşhis yapmaya ihtiyaç duyabilir. Eğer ciddi belirtiler varsa, karaciğer, kalp, akciğerler ve diğer organlar üzerinde zehir etkisini kontrol etmek için kan ve görüntüleme testleri gerekebilir.











AKREP SOKMASI SEMPTOMLARIÇoğu akrep sokması en çok sokulan alanda ağrı ve sıcaklık gibi küçük belirti ve bulgulara neden olabilir. Akrep sokmaları çocuklarda daha toksik olduğu için bu durumda hayatı tehdit edebilmektedir.
AKREP SOKMASINDA RİSK FAKTÖRLERİAkrepler taş altında, ağaç kabukları altında yaşayabilirler. Bu nedenle kamp yapma esnasında onlarla karşılaşmanız olasıdır. Kamp sırasında uzun kollu giysiler, pantolon giymeye özen gösteri, yatarken mümkünse uyku tulumu giyiniz. Sayılanların dışında akrepler çöp kovaları, yatak çarşafları ve ayakkabı içinde saklanabilirler. Bu nedenle ayakkabılarınızı giyerken ters çevirip silkelemeniz yerinde olacaktır. Akrep sezonun olduğunun da farkında olmanız korunmanıza yerinde olacaktır. Akrepler bahar ve yaz gece sıcaklığı 21 derecenin üzerinde olduğunda daha etkin olurlar. Seyahat halinde iken başka yerlerden yaşadığınız mekna getirme olasılığınız yüksektir. Seyahat esnasında giyim, bagaj ve saklama kaplarında gizlenebilmektedirler. Akreplerin yoğun olabileceğini tahmin ettiğiniz yerlerde ayakkabısız dolaşmayınız. Pencerelerinizin delik olan kısımları varsa onarınız.
Evinizin yakınında akrepler için saklanma yeri niteliğinde olan çöp, ağaç kabukları, tuğla ve taşları temizleyiniz. Çatıya sarkan ağaç dalları yolu ile akrepler çatıdan girebilirler. Önlem almak gerekmektedir.
TEDAVİLER VE İLAÇLARÇoğu akrep sokmalarında tıbbi tedaviye gerek yoktur. Ama semptomlar şiddetli ise, bir hastanede destek tedavisi genellikle gereklidir. Yatak istirahatına ek olarak yüksek kan basıncı, ajitasyon ve kas spazmları, ağrı yönetmek için sakinleştirici içeren intravenöz ilaçlar kullanılabilir.
kaynak:http://urlj.com/onj9y5

Apse nedir tedavisi ve belirtileri















Apse Nedir?
 İltihaplanma çeşitlerinden olan apse, dokunun zedelenerek erimeye yol açması ve böylece içinin cerahat denilen sıvı ile dolmasıyla meydana gelmektedir. Bazı istisnai durumlarda ise örneğin yaralanmalar ve damarların tıkınması nedeniyle dokunun ölmesine yol açarak apsenin ortaya çıkmasına sebebiyet verebilmektedir. 












Apse Türleri Nelerdir?

 Apse çeşitleri sıcak ve soğuk apseler şeklinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan sıcak apse; ağrılar/sancılar yaratabilir ve sızlamalar yapabilir. Ayrıca ateşin yükselmesine de neden olabilir. Sıcak apseyi oluşturan nedenler tamamen mikroplardan kaynaklanmaktadır. Sıcak apsenin belirtileri: sıcak apsenin dört temel belirtileri mevcuttur ve bunlar; ağrı/sancı yaşanmaları, şişlikler, kırmızılıklar ve sıcaklıktır. Sıcak apsenin etrafı sert yapıda ve orta kısmı da tam tersine yumuşak ve esnek yapıda oluşmaktadır. Diğer apse çeşidi olan soğuk apse ise verem gibi çok ciddi hastalıklarda görülebilmektedir. Soğuk apsede, apse bölgesine parmaklarınızla dokunduğunuzda sıcaklık hissi alamazsınız ve parmaklarınızı basmakla da ağrıyı/sancıyı geçiremezsiniz. Sıcak apseyle karşılaştırdığımızda belirtileri net ve kesin değildir. Yine de apsenin içerisini delme yardımıyla görebilirseniz aynı sıcak apsede ki gibi bir sıvı ( cerahatin) olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Soğuk apsenin sıvısında mikroplar yer almamaktadır. Sadece zedelenmiş dokucuklardan meydana gelmektedir. 

Apsenin Tedavisi Nedir? 

Cerrahi operasyonlar ile bu apselerin içleri açılarak cerahatin (sıvının) mikroplu veya mikropsuz boşaltılarak temizlenmesiyle ilk işlem gerçekleştirilmektedir. Bu apse bölgesine antibiyotik içeren merhemlerle sürülme ve yedirilme işlemi uygulanarak iyileştirme çalışmaları yapılmaktadır. Ayrıca antibiyotik tedavisinin önemli olmasından dolayı oral/ağız yoluyla da ilaçlar verilmektedir. Eğer ki tedavi yöntemleri uygulanmaz ise apseler kendiliğinden geçemeyeceği için bu apseciklerin vücudun diğer bölgelerine ve organlarına ve hatta dokularına sıçrayarak yayılmasının çok kısa sürede gerçekleşmesi mümkün olmaktadır. Hastalığın ilerleyerek küçük bir apseden ölüme kadar yol açabilmektedir. Soğuk apsede de verem gibi ciddi hastalıkların ilaç tedavileri uygulanmaktadır. Hastalığın belirtilerinde ise karşımıza yorgunluk, iştah kaybı ve doğal olarak kilo kayıplarının yaşanması görülebilmektedir. Ayrıca kanamalarda görülebilmektedir. 
Kaynak: http://urlj.com/t9bjnq

Akciğerde sıvı toplaması nedir belirtileri ve tedavi yöntemleri











Halk arasında akciğerde su toplanması olarak bilinen durum aslında göğüs içerisinde fakat akciğerlerin dışında sıvının birikerek, akciğerlerin genişlemesine ve solunuma engel olduğu bir tablodur. Sıvı, göğüs duvarının iç kısmında bulunan zar ile akciğerin yüzeyini kaplayan zar arasındaki boşlukta birikir.
Sıvı nasıl oluşur?
Bu boşlukta normalde sürekli oluşan ve emilen sıvı denge halindedir.  Bu denge genellikle iki nedenle bozulur. İlk neden, özellikle kalp – böbrek yetmezliği tablolarında gözlenen basınç dengelerinin bozulması ve buna bağlı olarak sıklıkla sarı renkte sıvı oluşumudur. Diğeri ise zatüre sonrası görülen yine koyu sarı renkte ya da özellikle kanser hastalarında gözlenen damar geçirgenliğinin artmasına bağlı olarak gelişen kanlı sıvı birikimidir.









Tedavide neler yapılır?
Sıvı birikimi kalp-böbrek yetmezliği sonrası oluşmuşsa öncelikle bu organların yetmezliğine yönelik tedavinin uygulanması gerekir. Sıvı çok fazla ise kateter veya göğüs tüpleri kullanılarak boşaltılır.
Kanserli hastalarda ise sıvının boşaltılarak tekrar oluşmasını engellemeye yönelik olarak akciğer ve göğüs duvarında bulunan zarların birbirine yapışmasını sağlamak amacıyla tedaviler uygulanması gerekir. Bu yöntemler kapalı endoskopik yöntemlerle yapılan pudra uygulaması veya zarın soyulması işlemleridir. Göğüs içine verilen pudra bir yangılanma oluşturarak zarların birbirine yapışmasını sağlayarak sıvının birikebileceği potansiyel boşluğu kapatır.
Tedavi yöntemlerinin başarı oranları nasıldır?
Pudra, sıvıyı boşaltmak amacıyla göğse takılan bir göğüs tüpü ya da kateterden de verilebilir. Fakat bu yöntemle başarı oranı % 60-70 civarında iken endoskopik pudra uygulaması ile aynı oran % 80’lere ve hatta endoskopik olarak zarın soyulması ile de %’ 90’lara kadar çıkar.  
kaynak:http://urlj.com/ahxsku

Fmf(Ailevi akdeniz ateşli hastalığı)nedir belirtileri ve tedavisi











Fmf hastalığı nedir?

FMF hastalığı (ailevi akdeniz ateşi) ailesel bir hastalık olup özellikle anadoluda yaşayan insanlarda (türkler, araplar, yahudiler) sık görülmektedir. fmf hastalığının tanısında tipik karın ağrısı öyküsü olması, aile anamnezi olması, MEF geni denilen genin (+) olması ve kolşisin isimli bir ilaç başlandıktan sonra şikayetlerin azalması önemlidir. FMF ataklarında karın ağrısı , ateş, ayak bileklerinde kızarıklık ve şişlik, nefes alırken göğüste batma hissi gibi şikayetler olur. Karın ağrısı şiddetlidir (hastayı kımıldatmaz, karnına dokundurtmaz. Öyle ki doktora gidildiğinde apandisit teşhisi rahatlıkla konur, bu yüzden bu hastaların büyük çoğunluğu apandisit ameliyatı olurlar) ve karın ağrısı olduğu dönemde kabızlık sonrasında ishal yakınması görülür.
FMF hastalığında ataklardan daha çok amiloidoz (biriken ve o organda hasar yapan bir madde) gelişmesinden ve buna bağlı böbrek yetmezliği oluşmasından korkulur. Amiloidoza bağlı oluşan böbrek yetmezliğinde böbrekten ciddi miktarda protein kaçağı olur ve ellerde, ayaklarda şişme meydana gelebilir. Tedavide verilen kolşisin hem atakların sıklığını ve şiddetini azaltır hem de amiloidoz gelişmesinden korurfmf hastalığı

FMF kaç yaşından sonra görülür?

Hastalık çoğu kez 5-15 yaş dolaylarında belirti vermeye başlar, seyrek olarak daha erken ve daha ileri yaşlarda da başlayabilir. 40 yaşını geçmiş bir kişide FMF’in başlaması nadirdir.

FMF’in tedavisi var mıdır?

Evet koltisin isimli bir ilaç FMF ataklarının gelmesini çoğu kez engeller ya da daha seyrek ve hafif geçmesini sağlar. Bu ilaç ancak sürekli (yani her gün) kullanılırsa gerçek etkinliğini gösterir. Günlük dozu 1-2 mg’dır (günde 2-4 tablet). Türkiye’de “Colchicum Dispert” ve “Kolsin” isimleriyle satılmaktadır, her tablette 0.5 mg kolşisin bulunur.









Fmf Hastalığı Belirtileri

Efemef hastalığı ve Fmf hastalığı aynı anlama gelmekle birlikte halk arasında bilinen adı ise Akdeniz Ateşi hastalığıdır. Efemef hastalığı Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerde yaşayan halklarında yani Türkiye, Ermenistan, Arabistan ve İsrail gibi ülkelerde yaşayanlarda görülmektedir.

Efemef hastalığı vücuttaki çeşitli organlarda meydana gelen iltihap şeklinde ortaya çıkmakla birlikte irsi bir rahatsızlıktır ve tam olarak bu hastalığa neyin sebep olduğu bilinmemektedir.

Efemef hastalığı belirtileri olarak en başta karın ağrısını saymak mümkündür. Karın ağrısı belirtisi dışında, göğüs ağrısı, yüksek ateş, eklem ağrısı ve eklem şişliği ya da deri döküntüleri gibi hastalık belirtileri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu belirtiler ile birlikte gelen ataklar birkaç gün süren ve kendiliğinden düzelerek yok olan ataklar halinde olmaktadır. Ataklar düzenli aralıklarla tekrarlanmaz.

Efemef hastalığı belirtileri ile birlikte gelen bu ataklar genelde bir hafta gibi uzun süre boyunca devam etmekte ve sonra kendiliğinden yok olmaktadır ancak daha seyrek gözükmekle birlikte birkaç saatliğine ortaya çıkan ve yok olan ataklarda olabilir.

Efemef tedavisi için en etkili yol bitkisel olan Kolşisin ilacıdır. Bu ilaç çiğdem bitkisinden yapıldığından doğal bir ilaçtır. Bu ilacı düzgün bir şekilde doktor gözetiminde içen hastalarda diğerlerine oranla çok daha seyrek atakların geldiği ve geldiğinde de çok daha hafif atlatıldığı görülmüştür.


Kaynak: http://urlj.com/ys3lgt

Ağrılı aybaşı halleri nedenleri ve belirtisi













AĞRILI ADETAdet, her ergen ve menopoza girmemiş olan kadının yaklaşık ayda bir kez periyodik olarak gerçekleşen bir dönemdir. Bu dönem, her kadın için ayrı bir hususiyete sahiptir. Kimisi için normal bir şekilde ağrısız ya da hafif bir ağrı geçirilebilirken bazısı için hayatı zindan eden bir süreç haline dönüşebilir.
ADET SÜRECİNİN İŞLEYİŞİÜreme dönemindeki normal bir kadında her ay bir adet yumurta(ovum) üretilmektedir. Yumurtalıklarda üretilen bu yumurta için döl yatağında bir takım hazırlıklar yapılır. Amaç ise, yumurtanın döl yatağı çeperine tutunmasını sağlamaktır. Bu çerçevede döl yatağı çeperi kılcal damar bakımından zenginleştirilir, yumurtanın tutunabileceği bir kabarıklık meydana getirilir. Bu kısım, şayet döllenme meydana gelirse zigotun(döllenmiş yumurta) gelişip bebeğin olgunlaşacağı kısımdır.Konumuzu ilgilendiren kısım ise buradan sonrasıdır. Döllenmenin olmadığı durumda ise gerçekleştirilen hazırlıklar boşa yapılmış olur. Bu durumda sil- baştan tekrardan dölyatağında benzer oluşumlar meydana gelir. İşte, dölyatağındaki bu hazırlıkların parçalanması ile kanama meydana gelir. Bu kan bir kısım pıhtı ve doku parçaları ile birlikte vajinadan dışarı atılır. Bu parçalanma süreci kadına ağrı olarak yansır.
ADET SANCISI NEDEN OLUR?Ağrılı adet görme, tıp dilindedismenore olarak isimlendirilmektedir. Ağrılı adet adet döneminde meydana gelen kramp şeklindeki ağrılar demektir. Genellikle adet dönemi boyunca, rahim içerisine biriken kanın dışarı atılmasına bağlı olarak rahmin kasılmasına bağlı olan ağrıların hissedilmesidir. Bu ağrılardan burada etkili olan bazı hormonlar, bazı proteinler sorumlu tutulmaktadır.
Ağrılı adetin tek belirtisi elbette kramp tarzında ağrılar değildir. Buna bulantı, kusma, çok şiddetli karın şişliği, tuvalete gidememek, iştahsızlık baş ağrısı, sinirlilik vs. eşlik edebilir. Ağrılı adet sık sık tekrarlıyorsa, şiddeti gittikçe artıyorsa, her adet döneminizde günlük aktivitelerinizi kısıtlayacak hale geliyorsa ya da işinizi yapmasına engel oluyorsa mutlaka jinekoloğunuzu ziyaret etmeniz gerekir.














ACABA, NE KADAR AĞRI NORMAL?Adet görülmesinde sancı ve ağrı görülmesinin nedeni, rahim içerisinde kalan kanı boşaltmak için rahim kaslarının bazı hormonlarla kasılması sonrası oluşan bir durumdur. Primer ve sekonder ağrılı adet şeklinde olarak ikiye ayrılır.
Primer ağrılı adet görmesinde ağrının altında yatan başka bir hastalık yoktur. Genellikle bir iki adet döneminden sonra başlar ve 23 yaş civarında gittikçe azalır. Çoğu kadının görüşüne göre ise doğum yaptıktan sonra bu ağrıların azaldığı yönündedir.
Sekonder ağrılı adette ise ağrının sebebi olarak ise altta yatan başka bir hastalık vardır ve genellikle sekonder tip adetler adet başlamadan yani birkaç gün önce başlar. Adet sonrasında uzun bir süre devam eder. Ama primer dediğimiz birinci ağrılı adet ise genellikle adet başlarken veya başlamadan en fazla bir gün önce başlar ve adet döneminde iki gün içerisinde devam eder. Genellikle ağrı kesicilere cevap verir ve ya bunun alternatifi olarak ağrı kesicilere cevap vermezse doğum kontrol haplarına cevap verir.
Eğer ağrılı adet kişinin günlük aktivitelerini kısıtlıyorsa, yaşamdan zevk almasını engelliyorsa, her defasında doktora gitmesine neden oluyorsa, ağızdan alınacak ağrı kesicilere cevap vermiyorsa, iğnelere ihtiyaç duyuyorsa mutlaka bir doktora başvurması gerekir. Doktora başvurduğunda bunun sebebi araştırılıp primer mi yoksa sekonder mi olduğu öğrenilir. İlk önce kadına bir pelvik muayene yapılır arkasından çok basit bir yöntemle ultrasonografi ile altta yatan başka bir patolojik neden olup olmadığına bakılır.
AĞRILI ADET DOĞUMDAN SONRA DÜZELİR Mİ?Ağrılı adet görme, primer dismenore, altta yatan başka bir nedenin olmadığı durumlarda genellikle 25 yaşına doğru ve doğum yaptıktan sonra düzelmeye doğru gider, ağrılar azalır. Doğum yapmanın adet ağrıları üzerinde etkili olduğu doktorlar tarafından söylenir. Belki insanların biyolojik durumuna göre ağrılarla baş etme şekilleri de değişkenlik gösterebilir. Buna yaptıktan sonra da adet görülmediği için kadınların rahatladıkları düşünülmektedir. Her doğum yapanda da bu ağrılar geçecek diye düşünmek de doğru olmayacaktır.
AĞRILI ADET TEDAVİSİNormalde eğer primer dismenoreden(ağrılı adet) bahsediliyorsa, ağrı kesiciler etkili olmuyorsa doğum kontrol hapları %90 yakın çözüm sağlamaktadır. Eğer altta yatan başka bir patoloji varsa bu patolojiyi gidermeden ağrılı adet görmenin çözümü yoktur. Kronik pelvik ağrıya kadar giden ağrılı adet görmede kesin çözüm rahmin ve yumurtalıkların alınmasıdır. Ama bu altta yatan mevcut patolojilere göre davranılması gereken bir durumdur.
RAHATLAMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?Ağrılı adette basit yöntemlerle başa çıkabilirsiniz. Tabi ki patolojik bir durum mevcut değilse. İlk önce doktorunuza danışarak ağrı kesici kullanmaktan sakın korkmayın. Ağrı kesicilerin kısırlık yaptığı ve ağrı kesicilerin kanamayı azalttığı şeklinde toplum içinde yanlış yaygın bir inanış vardır. Kanamayı azalttığı doğrudur fakat patoljik sebep çıkartmaz ve kesinlikle kısır yapmaz. Gerekli durumlarda doktorlar kanamayı azaltmak için ağrı kesici kullandıkları durumlar da bulunmaktadır. Eğer ağrı kesiciler kullanılacaksa ağrının şiddetli olduğu zaman değil, bu durumdan önce başlanması gerektiği herkes tarafından bilinmelidir. Başlayan ağrıyı kesmek zordur ama ağrınızın başlayacağını hisseder hissetmez alırsanız ağrı kesiciyi daha fazla işe yarar ve daha az doz kullanmış olursunuz. Ne kadar sıklıkla kullanmalıyım? sorusunun cevabı ise eğer mevcut ağrı kesici midenize herhangi bir zarar vermiyorsa, ilacı kullanmanızda başka bir problem yoksa o zaman günde 1-2 tane alınabilir, tabi ki bunların dozajları da önemlidir. Aldığınız ağrı kesicinin tipine göre de dozaj değişkenlik gösterebilir. Kullanmadan önce doktora mutlaka danışılmalıdır. 
kaynak:http://urlj.com/tuxx5y