This is default featured slide 2 title

Neşe sindirimi kolaylaştırır

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.This theme is Bloggerized by Lasantha Bandara - Premiumbloggertemplates.com.

Translate

8 Şubat 2014 Cumartesi

Böbrek yetmezliği belirtileri,tedavisi



















Böbreğin normalde yaptığı görevlerin kaybına böbrek yetmezliği denir.Böbrek yetmezliği geliştiğinde böbreklerin şu görevlerinde önemli aksamalar olur:
* Zararlı (toksik) maddelerin vücuttan idrar yoluyla uzaklaştırılması
* Fazla suyun uzaklaştırılması
* Kan basıncının (tansiyon) kontrol edilmesine yardı
* Kan hücrelerinin yapımının kontrol edilmesine yardı
* Kemiğin güçlenmesine yardım
Sağlıklı bir tek böbrek tüm bu görevleri yerine getirebilir. Kişide böbrek yetmezliğine ait şikayet ve bulguların oluşması için her iki böbreğin de görevlerini yapamaması gereklidir.Bu görevlerin yerine getirilmesindeki aksama ilerleyici ve geriye dönüşsüz olarak meydana gelirse bu duruma kronik böbrek yetmezliği adını veriyoruz. Ancak görev kaybı saatler veya günler içinde meydana geliyorsa ve geriye dönüş ihtimali varsa, bu duruma akut böbrek yetmezliği diyoruz.
Kronik ve Akut Böbrek Yetmezliği Ayrımının Önemi Nedir?
Akut böbrek yetmezliği, böbreklerin görevlerinde çok kısa bir zaman içinde meydana gelen ve geriye dönüşü mümkün olabilen işlev kaybıdır. Zamanında tanınarak, uygun tedavisinin yapılması ile hastanın sonraki yaşamında böbrekleri tamamen normal olarak çalışabilir. Ayrıca kronik böbrek yetmezliği nedeniyle takip edilen hastalarda da hastalığın seyri sırasında araya giren ateşli hastalıklar, bazı ilaçlar,aşırı su kaybı gibi çeşitli durumlar da böbrek görev kaybını hızlandırabilir ve yine zamanında müdahale ile bu hızlı ilerlemeyi durdurmak mümkün olabilir.
Böbrek Yetmezliğine Bağlı Bulgular Nelerdir?
Kendimizde böbrek olduğunu nasıl anlarız?" sorusuna, "Bunu kolaylıkla anlayabilirsiniz?" cevabını vermek oldukça güçtür. Ne yazık ki hem hastalığın bulguları kendine özgü değildir, hem de çoğu kez böbreklerin görev kaybı normalin %1 O'una kadar düşmedikçe ortaya çıkmaz.
Krampları, nefes darlığı, uyku bozukluğu, cinsel bozukluklar nedeniyle doktora başvurmaktadır. Aslında çoğu kez hastaların doktora başvurmaya gerek duymadığı ve ancak daha sonradan düşünüldüğünde hatırlanan önemli bozukluğu gelişmektedir. Bunun başlıca nedenleri şunlardır:
- * Vücutta aşırı miktarda su ve çeşitli atık maddelerin birikimi
- * Proteinlerin yıkılması sonucunda oluşan maddelerin vücuttan atılamaması
- * Beslenme bozukluğu
- * Hormonal dengesizlikler

Epilepsi nedenleri,belirtileri ve tedavisi







SARA (EPİLEPSİ) HASTALIĞI

Vücudumuzu yöneten merkez beyindir. Bütün aktiviteleri beynimiz sayesinde yaparız. Dolayısıyla beyindeki hücreler arasında elektriksel bir bağlantı vardır. Merkezi sinir sistemi hücrelerinin beklenmedik, aniden elektriksel boşalması sonucu epilepsi ortaya çıkar. Bir kaç dakika sürer ve sonra geçer. Bu durum bir defadan fazla meydana gelirse buna epilepsi hastalığı denir. Halk arasında “sara” hastalığı olarak bilinir. Nöbetler şeklinde görülür.
Dünyada yaklaşık 40 milyon sara hastası vardır. Ülkemize bu sayı 700 bin civarındadır. Toplumda sara hastalarına genelde kötü gözle bakılmaktadır. Oysaki epilepsi sadece sinirsel bir hastalıktır ve epilepsi hastaları asla deli değildir ve hastaların zeka anormallikleri yoktur.

SARA HASTALIĞININ NEDENLERİ

Genelde epilepsinin nedeni bulunamaz fakat sıklıkla çocukluk çağında ortaya çıkan bu hastalıkta bazı etmenlerin hastalığa neden olduğu bilinmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
  • Doğuştan gelen faktörler: Doğum sırasında beynin oksijensiz kalması ya da zedelenmesi, genlerin bulunduğukromozomlarda meydana gelen hastalıklar, enzim eksikliği,
  • Beyin zarlarında iltihap oluşması, menenjit, beyinde meydana gelen tümörler,
  • Gebelikte ortaya çıkan, bebeğin gelişmesini önleyen bazı hastalıklar, annenin sigara, alkol, madde kullanması,
  • Trafik kazası sonucu beyin zedelenmesi, travma geçirme,
  • Ateşli havale geçirme, epilepsinin nedenleri arasında yer almaktadır.

EPİLEPSİ NÖBETİ

Epilepsi nöbetlerinin farklı şekilleri mevcuttur. Şuur kaybı ile beraber görülen nöbette, kişi yaptıklarının farkında değildir. Zaten nöbetten sonra da ne yaptığını bilemez. Elleri, kolları anlamsız şekilde sağa sola hareket eder. Sersemlemiştir ve gözünün önünde noktalar oluşur.
Diğer bir nöbet şeklinde yine şuur kaybı vardır ve hasta yere düşer. Bütün vücudu kasılır ve çırpınır bir haldedir. Ağzından köpük gelebilir. Yaklaşık3-4 dakika sürer. Hasta dilini ısırabilir. Nöbet geçtikten sonra yorgun bir haldedir. Bir süre sonra normale döner.
Bazı nöbetlerde sadece belli bir vücut bölgesi etkilenir. Çünkü bütün beyin etkilenmemiştir. Kontrol edilemeyen vücut bölgesinde, dengesiz hareketler görülür. Şuur kaybı yoktur. Bir başka nöbette ise bir kaç saniye donuk anlamsız bakıştan sonra normale döner. Çok kısa sürelidir ve sadece birkaç saniye şuur kaybı vardır.
Epilepsi hastalığıyla yaşamak zordur fakat kontrol altına alınabilir. Önemli olan nöbetin ardarda gelmemesidir. Bu durum, hayati tehlikesi olan bir problemdir.

EPİLEPSİ NÖBETİ SIRASINDA NELER YAPILMALIDIR?

Nöbet sırasında yapılcak şey, hastanın kendisine zarar vermesini önlemektir.
  • Hastanın etrafında hastaya zarar verecek eşyaları kaldırmak gerekir. Başını bir yere çarpabilir. Kesici aletlere, yatak kenarlarına çarpıp kendisine zarar verebilir.
  • Başını ve vücudunu yana çevirin, başının altına yumuşak bir yastık koyulmalıdır.
  • Dilini ısırmaması için nöbet geçiren kişinin çenesi açık tutulmaya çalışılmalıdır.
  • Kıyafetleri ve yakası gevşetilmelidir. Rahat nefes alması sağlanmalıdır. Hastanın ağzında yiyecek varsa bunu çıkarmak gerekir.
  • Hastayı kendine getirmek için soğuk su dökme, tokat ama, kolonya sürme gibi şeyler uygulanmamalıdır.
  • Panik yapmayın ve hastayı da telaşlandırmayın.
  • Hastaya herhangi bir ilaç verilmemelidir.
  • Nöbet sırasında hastanın neler yaptığını gözlemlenmeli ve hastanın doktoruyla bunlar paylaşılmalıdır.

EPİLEPSİ NASIL TEŞHİS EDİLİR?

Epilepsi teşhisinde hasta yakınlarının, doktora vereceği bilgiler çok önemlidir. Nöbetin ne kadar sıklıkla meydana geldiği, nöbet sırasında neler olduğu hasta yakınları tarafından dikkatle incelenmeli ve bu bilgiler doktora iletilmelidir. Doktor- hasta yakını iletişimi çok önemlidir. Ailede başka birinde de bu nöbetin olup olmadığı öğrenilir. Ancak epilepsi tedavisi uzun sürdüğünden, kesin teşhis koymak için kesin bulgular gereklidir. Bunun için de bazı tetkikler gerekecektir. Beyin tomografisi, EEG, emar ve bazı testler istenir. Bu testler, ayırıcı tanı konması için mutlaka yapılmalıdır.
Epilepsi teşhis ve tedavisi
Çeşitli belirtiler ile şikâyeti olan kişiler nöroloji bölümüne geldiğinde ilk olarak hastanın öyküsü dinlenir. Daha sonra beyindeki elektrik akımlarının ne durumda olduğunu ve kaç kere, ne şekilde boşladığını anlamak için EEG çekilir. EEG?den sonra epilepsi tanısı kolayca konur. Bundan sonraki aşama MR çekilmesidir. Bunun yapılmasının nedeni nöbetlere neden olan yani elektriksel akımın bozulmasını sağlayan sebebin ne olduğunu anlamaktır. Bundan sonra ise hastalarda ilaç tedavisine başlanır. Bununla birlikte hastanın bir daha nöbet geçirmemesi ya da en az nöbet geçirmesi sağlanır. İlaç tedavisinde  amaç epilepsi nöbetlerini kontrol altına almaktır. Eğer ilaç tedavisi ile epilepsi nöbetleri kontrol altına alınamaz ise, ameliyat seçeneğine başvurulur. İlaçla tedavi edilemeyen sara nöbetlerini engellemek için, cerrahi müdahale gereklidir ve mutlaka yapılması gerekir.

7 Şubat 2014 Cuma

Alzheimer nedenleri, belirtileri

ALZHEİMER
Alzheimer hastalığı bunamanın en çok görülen şeklidir. Alzheimer daha çok 52-53 yaşlarına doğru ortaya çıkar.Hafıza bozuklukları, okuyamama, kendini ifade edememe, yazı yazamama şeklindeki işlev bozukluklarıyla başlar. Birkaç yıl sonra bütün akıl işlevlerinde gerileme ve ruhsal bozukluklar olarak ortaya çıkar. Bu tür bozuklukların farkında olması hastayı umutsuzluğa düşürür.
Alzheimer hastalığının iki şekli vardır; yaşlılıkta ve yaşlılık öncesinde. Yaşlılıkta görülen şekliyle hastalık çok yavaş başlar ve geç ilerler. Yaşlılık öncesi başlayan şekliyle ise 60 yaşından önce görülür ve hızlı bir şekilde ilerler.
NEDENLERİ
Alzheimer hastalığı ile ilgili birçok teori ortaya atılmıştır. Fakat bunların hiçbiri henüz kesinlik kazanmamıştır. Yapılan araştırmaların birçok muhtemel nedeninin arasında genetik faktörler de bulunmaktadır. Bir ailede birden fazla kişide hastalığa rastlanması, bu hastalığın tamamen olmasa bile kalıtsal bazı faktörlere bağlanabileceğini göstermektedir. 45 yaşından sonra doğum yapmak, dünyaya gelen çocuk için alzheimer hastalığının sebeplerinden biri olarak gösterilebilir.
Beyin iltihabı hastalığında da Alzheimera benzer bozukluklar görülmüştür. Bu da Alzheimer hastalığının enfeksiyona da bağlanabileceği fikrine yol açmıştır. Hastalıkla ilgili  çok tartışılan başka bir konu ağır kafa travması geçiren insanlarda hastalığa yakalanma olasılığının sağlıklı insanlardan çok daha yüksek olmasıdır. Özellikle boksörlerde olduğu gibi kafanın sürekli ağır darbe almasının beyinde bozukluklara yol açabileceği saptanmıştır.
Kesin olmamakla birlikte psikososyal etkenlerin de bu hastalığa neden olabileceği düşünülmektedir.
BELİRTİLERİ
Alzheimer hastalığı başlangıç itibariyle bunamaya benzer. Hastalık sinsi başlar, ağır fakat devamlı olarak ilerler. Hastalığın başlangıç belirtileri çok net olmadığından ilk evreleri kestirmek kolay değildir. İlk belirtiler kendini ifade edememe, unutkanlık, tahammülsüzlük ve depresyonşeklinde ortaya çıkar. Hafıza kayıpları özellikle de yakın geçmişi hatırlayamama çok belirgindir. Hasta hangi gün nerede olduğunu hatırlayamaz yani zaman ve mekan kavramları kaybolur. Konuşmada bozukluklar iyice belirginleşir.Hiç birşeyi önemsememe ya da saldırganlık gibi davranışlar ortaya çıkar. Masadaki yemeklerin arasında seçim yapmadan herşeyi yiyebilir. Şuursuzca yemek yeme durumu oburluğa dönüşebilir.
Hastalığın ileri evrelerinde hasta, yakınlarına bağımlı hale gelir. Günlük işlerinin çoğunu yapamaz durumdadır. Kişilik kaybı, hareketlerin iyice azalarak tam bir hareketsizliğe varması ve bağımlılık hastalığın son evreleridir.







Kaynak: http://urlji.com/z61iit

Kasık, mide ve uyluk fıtığı nedenleri, belirtileri

Fıtık, karın bölgesinde bulunan iç organların ya da başka bir dokunun hassas olan bir kas alanından fırlayarak cilt altında şişkinlik oluşturmasıdır. Başka bir deyişle fıtık, bağırsağın karın duvarından dışarıya doğru yaptığı şişkinliktir. Tıp dilinde hernia olarak adlandırılır.
Karın bölgemiz güçlü kaslarla çevrilidir. Bu güçlü kaslar sayesinde bağırsaklarımız onca basınca rağmen koruma altındadır. Fakat bu kaslarda oluşabilecek bir hassasiyet bağırsakların da muhafaza edilmesini engeller ve zayıf olan bölgedeki şişkinlikten bağırsak dışarıya fırlar. Derinin altından dışarıya fırlayan bu şişlik öksürme veya herhangi bir zorlama sonucu ortaya çıkar, hasta yatağına uzanınca kaybolur.
Fıtıklar vücudun farklı yerlerinde görülebilir. En sık karşılaşılan fıtık çeşitleri kasık ve uyluk fıtıkları, göbek fıtıkları ve mide fıtıklarıdır. Ayrıca ameliyatlardan sonraki hassaslaşmadan dolayı o bölgede de fıtık oluşabilir.
KASIK VE UYLUK FITIKLARININ NEDENLERİ
Kasık fıtıkları daha çok erkeklerde, uyluk fıtıkları ise daha çok bayanlarda görülür. Kasık fıtıklarının erkeklerde daha sık görülmesinin başlıca nedeni kasık bölgesinin yapısal olarak erkeklerde daha hassas olmasıdır.
Kasık fıtıkları doğuştan olabilir. Fakat zaman içerisinde o bölgeyi zayıflatan olaylar neticesinde de fıtık olunabilir. Karın içi basıncı arttıran herhangi bir olaydan sonra (öksürük, zorlayarak idrara çıkma, ıkınma gibi) karın boşluğu duvarının dışarıya itilip küçük bir kese oluşturmasıyla kasık fıtığı ortaya çıkar. Karındaki basıncın zamanla artması kesenin daha da büyümesine ve bağırsağın bir kısmının bu kesenin içine kaymasına neden olur. Bu olaydan sonra ağrı ve şişkinlik hissedilir. Bu şişkinlik tedavi edilmezse daha aşağıya kasık kanalına doğru inebilir ve ağrı artmaya başlar.
Uyluk fıtığı daha çok hamilelerde ve şişman kadınlarda görülür. Şişkinlik bacağın üst kısmında belirir. Bunun sebebi doğum sonrası hassaslaşmaya bağlı olabilir. Fazla ıkınma, sürekli ve güçlü öksürük, kabızlık veya ağırlık taşırken zorlanma da uyluk fıtığına sebep olabilir.
TANISI
Fıtık hastalığına tanı koymak zor değildir. Doktor yapacağı fiziksel muayene ile teşhisi koyar. Uyluk fıtığında ayrıca ultrason gerekebilir.
TEDAVİSİ
Fıtık tedavileri genelikle cerrahi müdahaleyi gerektirir. Ameliyatlarda gerçekleştirilecek ilk olay bağırsağın kese içine giren bölümünü tekrar karın boşluğuna yerleştirerek keseyi kaldırıp etrafındaki kasları kuvvetli ilmeklerle ya da özel malzemelerle yama yöntemi ile tedavi etmektir. Bu şekilde yapılan tedavilerde gerilim olmaz. Hasta ameliyattan çıktıktan sonra herhangi bir sebeple zorlanırsa tekrar dikişlerin yırtılması önlenmiş olur.
Fıtık ameliyatlarından sonra ameliyat olan bölgenin gerilimine engel olmak için en az bir ay boyunca hasta dinlendirilmelidir. Tamamen iyileştiğinden emin olduktan sonra normal yaşamına dönebilir.
Hastanın yaşından ya da başka tıbbi bir nedenden dolayı ameliyat olması mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda doktor bağırsağı dışarıdan müdahale ile tekrar karın boşluğuna doğru itecektir. O bölgede tekrar dışarı fırlamaya engel olmak için fıtık hastalarına özel korse ya da geniş bir kayış kullanılarak hasta tedavi edilir.
Basit gibi görünen fıtık hastalığı eğer tedavi edilmezse çok ciddi sorunlara yol açar. Bağırsak şiddetli ağrılara sebep olacak şekilde sıkışır. Bu sıkışma kan dolaşımına engel olur ve bağırsakta kangren oluşabilir.
MİDE FITIĞI
Diyafram karın ile göğsü birbirinden ayıran ince bir kastır. Yapı olarak mide diyaframın altındadır. Midenin üst ucu yemek borusuna büzgenkas il bağlıdır. Büzgenkas ya da tek yönlü vana olarak tanımlanan bu organ sayesinde besinler yemek borusundan aşağıya geçer fakat midenin sindirim asidi yukarı çıkamaz. Mide fıtığı olan bir hastada herhangi bir zorlamadan dolayı midenin üst kısmı diyaframdan yukarı doğru sarkar. Bu olay neticesinde midenin üst kısmında bulunan vana görevini yapamaz. Midede bulunan sindirim asidi yemek borusuna doğru çıkar.
NEDENLERİ
Mide fıtığı genellikle kilolu insanlarda görülür. Fazla kilolar sayesinde karında oluşan yağlar mideyi sıkıştırarak fıtık oluşturur. Ayrıca kusma, çok yoğun öksürük, ağır kaldırma gibi faktörler de mide fıtığına neden olurlar.
BELİRTİLERİ
Göğüste ve boğazda meydana gelen şiddetli ağrılar mide fıtığının en belirgin özelliğidir. Bu ağrılar yemeklerden sonra, eğilirken veya yatarken daha da şiddetlenir. Ağrılar bazen öyle bir hal alır ki hasta kalp krizi geçirdiği hissine kapılablir. Midede bulunan mide asitinin sürekli yukarı doğru çıkması hasara yol açıp, ülserin oluşmasına zemin hazırlayabilir. Ayrıca geceleri şiddetlenen öksürük, boğulma hissi ve sesin kısılması da beirtiler arasında sayılabilir.





Kaynak: http://urlji.com/174r5b

Kısırlığın nedenleri ve kısırlığın belirtileri

KISIRLIK

Özellikle son yıllarda oldukça sık rastlanan bir sorun olan kısırlık, bir yıl boyunca düzenli bir cinsel ilişkiye rağmen hamileliğin oluşmamasıdır. Bu problem nedeniyle hastaneye başvuran çiftlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü bu konuda çok önemli aşamalar kaydedilmiş ve tedavi seçenekleri oldukça artmıştır. Uygun tedavi sonucu çiftler kısırlık sorunu aşmaktadır ve çocuk sahibi olabilmektedir. Uygun tedavinin seçilmesi için kısırlığın nedeni bulunmalıdır. Sorunun kadında mı yoksa erkekte mi ve ne olduğu açık bir şekilde bilinmelidir.

KISIRLIĞIN NEDENLERİ

Kısırlıkta bir veya birden çok neden olabilir. Az bir hastada ise nedeni bulunamaz. Kadında kısırlığın en başta gelen nedeni yumurtlama problemleridir. Yani adet dönemi yoktur, seyrektir veya düzensizdir. Eğer yumurtanın oluşması için gereken hormonlar doğuştan eksikse, ergenlik döneminden itibaren adet kanaması oluşmaz. Adet kanamasının düzensiz ve seyrek olmasına neden olan diğer bir durum ise polikistik over sendromudur. Bu hastalığa sahip kişilerde yumurta sayısı fazladır. Bunlar erkeklik hormonu salgılar ve yumurta normal bir şekilde oluşamaz. Hormon bozukluğu yüzünden sivilce oluşumu bu kişilerde sık görülür. Diğer bir neden ise prolaktin hormonunun aşırı salgılanmasıdır. Bu, tedavi edilebilir bir durumdur.
Eğer tüpler hasar görmüş ya da tıkalı ise döllenme olmaz ve gebelik oluşmaz. Çünkü erkeğin spermleri ve kadının yumurtası birleşemez. Bu durumun nedenlerinin başında cinsel yolla bulaşan hastalıklar gelir. Rahim ağzındamukus
salgılanır. Sperm bu mukus sayesinde ilerler. Bu salgı bozulursa veya rahim ağzında yapısal bir hasar söz konusu ise kısırlık ortaya çıkabilir.

Ayrıca rahim iç bölgesini örten endometrium rahim dışında meydana gelirse endometriozis meydana gelir. Bu hastalığı olan kişilerin yarısı çocuk sahibi olabilmek için tedavi edilebilir. Kısırlık nedeniyle doktora başvuran kadınların bir kısmında endometriozis vardır.
Erkeklerde kısırlık nedenleri ise başlıca spermin üretimindeki bozukluklardan ve sperm kanallarındaki tıkanıklıklardan kaynaklanmaktadır. Sperm sayısı en az 20 milyon olursa bu spermlerin yarıya yakını hareketli ise ancak gebelik gerçekleşebilir. Hormon bozuklukları, bazı enfeksiyonlar ve ilaçlar sperm üretimini ve sayısını olumsuz etkileyebilir. Yumurtalıkların iltihaplanması, spermin salgısını sağlayan hormonların salgılanmasında bozukluk olması kısırlığa yol açabilir. Sperm üretiminin normal olması halinde de kısırlık olabilir. Eğer sperm üretilir; fakat yumurtalıktan çıkmasında problem olursa yine kısırlık olabilir.
Bazı kısırlık vakalarında ise neden bilinmemektedir. Bunlarda psikolojik faktörlerin rolü henüz kanıtlanamamıştır.Stresin gebe kalmada etkili olduğu düşünülmektedir.

KISIRLIKTA RİSK FAKTÖRLERİ

Yaş bu konuda önemli bir faktördür. Kadınlarda 35 yaşından sonra hamile kalma ihtimali biraz düşer, 40 yaşından sonra ise oldukça azalır. Bu yaştan sonra düşük görülme ihtimali yüksektir. Diğer bir kısırlık nedeni ise vajinanın ve tüplerin iltihaplanması nedeniyle tüplerin tıkanmasıdır. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, pelvik inflamatuvar hastalık, enfeksiyonlar sonucu tüpler tıkanır. Bunlar arasında pelvik inflamatuvar hastalık çok önemlidir. Bu hastalık tekrar ettikçe kısır olma ihtimali artar. Koruyucu tedavi ve cinsel konularda bilinçlenmenin gerçekleşmesiyle önlenebilir. Çok eşlilik bu konuda bir risk faktörüdür.
Şişmanlık, sigara ve alkol tüketimi, bazı ilaçlar, vitamin eksikliği kısırlığın diğer nedenlerindendir. Yoğun egzersizde bir risk faktörüdür. Fakat ülkemizdeki kısırlıkların sebepleri arasında çok az bir yer kaplıyor. Çünkü fazla egzersiz yapmayan kadınların oluşturduğu bir toplumuz.
Erkeklerde radyoterapi sonucu spermler hasar görür. Özellikle kanserli kişilerde riskli bir durumdur. Kısırlık, kadında ve erkekte eşit oranda görülür.

KISIRLIK TANISI

Kısırlığın tanısı, nedenini bulmaya yöneliktir. Bunun saptanabilmesi için kadın ve erkeğin doktora birlikte başvurmasında fayda vardır. Öncelikle kadının hikayesi dinlenir. Herhangi bir hastalığının olup olmadığı öğrenilir. Sonra ultrason ve jinekolojik muayene yapılır. Herhangi bir sorun varsa saptanır. Hastadan istenen testlerle üreme organları, hormonlar, yumurtlama fazı değerlendirilir.
Erkeğin muayenesi yapıldıktan sonra spermi araştırılır. Bunun için hastanın spermi alınır. Miktarı, hareket yeteneği, boyutu gibi özellikleri değerlendirilir. İltihabi bir sorun olup olmadığı tahmin edilebilir. Bu analiz 20 gün sonra gerekirse tekrar yapılır. Hem kadının hem de erkeğin bu şekilde muayene edilip, tetkiklerinin yapılması sonucu kısırlığın nedeni büyük ölçüde saptanır.





Kaynak: http://urlji.com/skab7v

Damar sertliği nedenleri, damar sertliği belirtileri

DAMAR SERTLİĞİ (ATEROSKLEROZ)

Atardamarlar sağlıklı kişilerde esnek bir yapıya sahiptir. Vücudun denge durumuna göre genişler ya da daralır. Böylece damardan geçen kan miktarını ayarlar. Çeşitli nedenlerden dolayı atardamarların duvarı bağ dokusu ile kaplanırsa, damar, esnekliğini kaybeder. Damar duvarının esnekliğini kaybedip sertleşmesine damar sertliği (ateroskleroz) denir. Damar sertliği oluştuktan sonra damar duvarından damarın iç kısmına doğru ateromatöz plaklar oluşur. Bu plaklar, damarın tıkanmasına ve damarın yapısının zayıflayarak çeşitli komplikasyonların oluşmasına yol açar.
Damar sertliği, diğer bütün hastalıklardan daha fazla hasara ve ölüme neden olur. Kalp krizinin, beyinkanamasının, koroner arter hastalığının en önemli nedeni olduğundan ölüm riski çok fazladır. Örneğin, kalp krizi, Amerika Birleşik Devletlerindeki tüm ölümlerin yaklaşık %25’inden sorumludur. Batılı ülkelerde bu hastalık daha sık görülmektedir. İskemik kalp hastalığına bağlı ölümler Amerika’da Japonya’dan 6 kat daha fazladır. Bu durum beslenmenin önemini ortaya koymaktadır.

NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

Kişiler ve toplumlar arasında hastalığın yaygınlığı ve ağırlığı yapısal ve bu yüzden değiştirilemeyen, bir kısmı da kontrol edilebilen nedenlere bağlıdır. Cinsiyet, yaş ve kalıtsal özellikler, yapısal faktörleri kapsamaktadır.

Yaş, damar sertliğinde önemli bir faktördür. İskemik kalp hastalığına bağlı ölümler ileri yaşlarda, her 10 yılda belirgin olmak üzere artmaktadır. Damar sertliği sonucu meydana gelen organ hasarları orta yaşlardan sonra ortaya çıkmaktadır. Kalp krizi görülme sıklığı, 40-60 yaş arasında 5 kat artar. Diğer faktörlerin eşit olması halinde, erkekler damar sertliğine daha fazla eğilimlidirler. Bu durum hormonların oynadığı rolü göstermektedir. Menopoz öncesi kadınlarda damar sertliği ve komplikasyonları nadir olarak görülür. Kadınlık hormonu olan östrojenin menopoz sonrası azalması damar sertliği riskini arttırır. Bu dönemde kadınlara hormon tedavisi uygulanabilir.
Birçok gen bu hastalığın ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Ailede hipertansiyon ya da diabet olması, yüksek kan kolesterol seviyeleri damar sertliğinin ortaya çıkmasına neden olur. Diabet, hipertansiyon, sigara içimi ve kan yağ seviyesi yüksekliği kontrol edilebilen 4 ana risk faktörleridir.
Yapılan çalışmalarla, kolesterol ile damar sertliği arasında doğrudan ilişki saptanmıştır. İyi kolesterolün (HDL) düşük olması, kötü kolesterolün (LDL) yüksek olması damar sertliğine ve buna bağlı birçok rahatsızlığa neden olmaktadır. Yumurta sarısı şeklinde hayvansal yağlar ve tereyağı kolesterolün artmasına neden olurken, doymamış yağlar kolesterolü düşürür. Balık yağı gibi omega-3’ten zengin yağlar ise yararlıdır.
Tansiyonun yüksek olması damar sertliği için her yaşta önemli bir risk faktörüdür. Tansiyonun 16.5/9.5’un üzerinde olması riski 5 kat arttırmaktadır. Hipertansiyonun tedavi edilmesi, felç ve iskemik kalp hastalığı riskini azaltmaktadır.
Sigara, özellikle erkeklerde çok iyi bilinen bir risk faktörüdür. Son zamanlarda damar sertliğinin kadınlarda sıklığının artışından büyük ölçüde sorumlu olduğu düşünülmektedir. Yıllarca günde bir paket sigara içen kişide iskemik kalp hastalığı riski %200 artmaktadır. Sigaranın bırakılmasıyla zamanla risk azalır.
Şeker hastalığı, kolesterolün yükselmesine neden olur ve damar sertliğine yatkınlığı arttırır. Şeker hastalarında kalp krizi riski 2 kat fazladır. Aynı zamanda bacaklarda gangren oluşumu ve felç riski çok fazla artış göstermektedir.
Bunların dışında egzersiz yapılmaması, stresli yaşam sürme, kontrolsüz kilo almaobezite ve alkol tüketimi damar sertliğine neden olmaktadır.

BELİRTİLERİ

Damar sertliğinin belirtileri bu hastalığa spesifik belirtiler değildir. Zaten belirtiler, ancak damar hasarları belirginleştiğinde meydana gelir. Damar sertliği kalpte ortaya çıkarsa kalp kası zayıflar ve yeterince kasılamaz. Çünkü kalbe gelen oksijen azalmıştır. Göğüs ağrısı birçok hastada görülebilir. Özellikle egzersiz yaparken bu ağrı sıkıştırıcı ve yanma şeklinde ortaya çıkar. Hastalar göğüslerinde bir baskı hisseder. Bu ağrı kola, çeneye yayılabilir ve birkaç dakika dinlendikten sonra geçer. Bunların dışında kalpte ritim bozuklukları oluşabilir. En son ise hasta kalp krizi geçirir.
Eğer beyinde tutulum olursa bilinç kaybı, kaslarda güçsüzlük, görme problemlerikonuşma bozuklukları ortaya çıkabilir. Bacaklarda damar sertliği oluşması sonucu kramp tarzında ağrı, ısı kaybı ve son olarak gangren gelişebilir. Eğer hayati organlarımızdan biri olan böbreğin damarlarında ateroskleroz gelişirse, tansiyon yüksekliği ve böbrek fonksiyonlarında bozukluk oluşabilir.





Kaynak: http:/urlji.com/vp32q9

Alkolizm tedavileri, alkol bağımlılğı

Alkol bağımlısı olanlar tedavi olabilir mi?
Evet,  alkol bağımlısı olan kişiler tedavi olabilir. Özellikle tedavi ilkelerini yerine getiren kişilerde alkolü bırakma oranı çok yüksektir. Tedavi sadece kişinin alkolü bırakmasını değil, sosyal yaşamına geri dönmesini ve yaşamını sağlıklı biçimde sürdürebilmesini de içerir. Bu ise alkolsüz yaşam tarzının inşa edilmesi ile mümkün olmaktadır. Alkolizm tedavi olabilen bir hastalıktır.

Alkolizm tedavisinde neler uygulanmaktadır?
Alkolde, bağımlılık tedavisi uzun sürelidir. Kişinin tedavide kaldığı süre arttıkça, tedavinin başarılı  olma ihtimali artar. Tedavinin süresi kişiden kişiye değişir.
Kişinin 6 ay alkol kullanmamasına tıbbi literatürde “kısmi düzelme” adı verilmektedir. Bu nedenle tedavinin aralıklı da olsa en az 6 ay sürmesinde yarar vardır. Ancak tedavi süreci bir yıl kadar deam etmelidir. Bir yılın sonunda da gerekli durumlarda tedaviye devam edilmesi gerektiği bildirilmektedir. Bağımlılıkta tedavinin ömür boyu sürmesi gerektiğini ileri süren çalışmalarda vardır.
Öncelikle kişi başvurduğu zaman bedeninin alkolden arındırılması gerekir. Buna detoksifikasyon adı verilir. Alkol bırakıldığında ciddi yoksunluk belirtileri ortaya çıkacağı için tıbbi bir tedavinin uygulanmasını gerekli kılar.
Tek başına ilaç tedavisi yeterli değildir. Kişinin kendisini tanıması, alkolü kullanma davranışını öğrenmesi, alkol kullanma nedenlerini anlaması, tekrar başlamaması için neler yapması gerektiğini öğrenmesi sağlanır. Bu amaçla bireysel ve grup terapileri yararlı olmaktadır. Ailenin ve bağımlı kişinin eğitimi de tedavinin içinde yer almaktadır. Tedavi süresi uzadıkça başarı şansı artar.

Alkol sorunlarının tedavisinde başarıyı artıran faktörler nelerdir?
Bağımlılık tedavisindeki başarı kişiye, çevreye ve yönteme göre değişkenlik gösterir. Tedavide başarıyı artıran faktörlerden en önemlisi kişinin istekli ve kararlı olmasıdır. Bağımlı kendini değiştirmeye çalışırken, ailesi de değişimlere uğramayı kabul etmelidir. Bu noktada ailenin desteği önemlidir.
Uzun süreli tedavide olmak, başarı şansını artırmaktadır. Eğer kişi kendisinin bağımlı olduğunu unutmaz, tedaviye uyum gösterir ve yarıda bırakmazsa başarılı olma şansı yüksektir.

Kişi yardım almadan alkolden kurtulabilir mi?
Alkol bağımlılığı beyinde değişiklikler yaratır. Bu biyolojik değişiklikler, kişinin çevresi, psikolojisi ve sosyal sorunları ile etkileşir. Tedavi ise değişimin gerçekleşmesi ile mümkün olmaktadır. Değişimin hangi alanlarda olması gerektiği, riskli durumların belirlenmesi ve buna karşı önlemlerin geliştirilmesi, yeni davranış modellerinin benimsenmesi ancak belli bazı yardımların alınması ile mümkün olmaktadır. Bu nedenle kişinin profesyonel destek alması iyileşme şansını artırır.

Tedavide ilaçların yararı ne kadardır?
Bağımlılıkta kullanılan ilaçların çoğunluğu, doğrudan bırakmaya yönelik değildir. İlaçlar büyük oranda kullanılan alkol kesildiği zaman ortaya çıkan yoksunluk belirtilerini gidermek amacıyla kullanılmaktadır.

Yatarak mı, ayaktan tedavi mi?
Tedavinin türü kişiden kişiye değişir. Genel olarak ayaktan tedavi daha yararlıdır. Bunun en önemli nedeni kişinin kendi yaşamını değiştirmeden, bulunduğu çevre ve koşullar içinde alkol kullanmamayı öğrenmesidir.
Ancak kişi kendisini alkolden uzak tutamıyor, arkadaş çevresinin baskısına karşı koyamıyorsa, bu durumda izole edilmesi yani hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi yararlı olacaktır.

Detoksifikasyon (arındırma) nedir?
Detoksifikasyon tıbbi bir dönemdir. Kullanılan alkolün bırakıldıktan sonra ortaya çıkan yoksunluk belirtilerinin kaldırılmasını hedefler. Yoksunluk belirtilerinin şiddeti kişiden kişiye de değişebilir. Alkol kullanımı sırasında bedenin kurduğu denge, alkol bırakıldıktan sonra yeni bir denge oluşturmaya çalışır. İşte bu dönemde önemli bedensel sorunlar yaşanabilir. Bu bedensel belirtileri gidermek için tıbbi müdahaleler gerekir.
Detoksifikasyon süreci tek başına tedavi değildir. Detoksifikasyon aşamasını takiben terapi ve rehabilitasyon sürecinin başlaması, iyilik sürecini uzatacaktır. Sadece arınma tedavisi ile tedavi tamamlanmış olmaz. Arınma alkolün vücuttan temizlenme sürecidir ve tedavinin sadece başlangıcıdır. Arınmadan sonra kişinin kendisini tanıması, alkolü kullanma davranışıyla başa çıkmasını öğrenmesi, alkol kullanma nedenlerinin üstesinden gelmesi, tekrar başlamaması için neler yapması gerektiğini öğrenmesi gerekir. Tedavi süresi uzadıkça başarı şansı artar.

Alkolde bağımlılık terapisi nedir?
Alkol bağımlılığında terapi;
  • Kişinin kendini tanıması, anlaması ve kendini değerlendirme yetisini kazanmasını,
  • Alkol kullanmaya başlama nedenlerinin araştırılmasını ve bununla ilgili etkenlerin ortadan kaldırılmaya çalışılmasını (kişilik sorunları, güvensizlik vb),
  • Alkolün kendisinde yarattığı etkileri tanımasını,
  • Tekrar alkol kullanmaya başlamasının engellenmesi için gerekli bilgileri ve yetileri kazanmasını,
  • Altta yatan veya eşlik eden ruhsal sorunların tedavisini,
  • Dış dünyaya karşı kendisini hazırlamasını sağlamaya yöneliktir.
Bu amaçla uygulanan bireysel ve grup terapilerinin bağımlılığın tedavisinde yeri 
büyük olmaktadır.

Tekrar alkol kullanmaya başlama şansı ne kadar?
Bağımlılık yineleyen bir hastalıktır. Genelde alkol kullananların birden fazla tedavi girişimleri vardır. Tedavi girişimi sayısı arttıkça, tedavi şansının azalmadığı bilinmektedir. Bu nedenle, birkaç kez başarısız tedavi girişimi kişiyi ve çevresini karamsar kılmamalıdır. Her yeniden kullanmaya başlama, aslında kişi için öğretici bir süreç olarak görülmelidir. Eğer bu tekrarlardan kişi bir şeyler öğrenebilirse, bir daha ki sefere yeniden başlamaması için gerekli önlemleri alabilir. Alkolü bıraktıktan sonraki ilk aylarda tekrar kullanmaya başlama riski daha yüksektir. Bu nedenle, özellikle ilk bir yıl içinde kişinin tedavilere devam etmesi büyük önem taşır.

Alkolü tamamen bırakmam mı gerekir?
Eğer bağımlıysanız, kullandığınız alkolü tamamen bırakmak gerekir. Bağımlı olan kişilerde kullanılan alkolü azaltmak mümkün değildir. Tabi ki bunu deneyebilirsiniz, ancak tüm araştırmalar bağımlı kişilerin kullandıkları alkolü bırakmadıkları azalttıkları zaman, tekrar eskisi gibi kullanmaya başladıklarını göstermektedir.

Alkol kullanan arkadaşlarımla görüşebilir miyim?
Alkol kullanan arkadaşlardan uzak durmak şarttır. Bu arkadaşlarınızdan uzaklaşmadığınız ve yeni arkadaşlıklar edinmediğiniz sürece alkol kullanımına tekrar başlamak kaçınılmazdır.

Meyhaneye gidip içmesem olmaz mı?
Alkolün bulunduğu ortamlara girmemek gerekir. Alkol bulunan ortamlarda bulunduğunuz sürece dayanamaz ve bunları kullanmaya başlarsınız. İlk bir kaç sefer kullanmadan durabilirsiniz ancak bir süre sonra karşı koyamazsınız.
Bir kere bile olsa denememek gerekir. Hep bir kere denemek istenir. Ancak hep bir kerenin arkasından diğer kullanımlar gelir. Kendinizi aldatmayın!

Stresin alkolle ilişkisi ne?
Stresle başa çıkmayı öğrenmek gerekir. Stres her an yeniden alkolle kullanmanıza yol açabilir. Bu nedenle stresle başa çıkmayı öğrenmelisiniz.

Alkolü bırakmak için temel şartlar nedir?
Acil durumlar için önceden planlama yapmak gerekir. Kişinin canı bazen aniden alkol isteyebilir. Buna acil durum diyebiliriz. Acil durumlarda önceden plan yapmadıysanız, o an bir plan yapmak zor olabilir. Bu nedenle en az üç alternatif planınız olsun.
Hayatınızda boş zaman bırakmamak gerekir. Hayatınızı iyi planlayın. Planlarınızı haftalık yapın ve boş zaman bırakmayın. Boş zaman sizin en büyük düşmanınızdır.
Tedaviye sık, uzun ve düzenli devam gerekir. Kısa süreli tedavide başarı şansı çok düşüktür. Ne kadar sık tedaviye gelirseniz, bırakma şansınız o kadar artar. Tüm araştırmalar bu yöndedir.
Tedaviye ailenin katılımı başarıyı artırır. Ailenizin tedaviye katılması için onları cesaretlendirin ve yönlendirin.
Tek başına ilaç tedavisi yeterli değildir. Terapi sürecine başlanmalıdır. İlaç tedavisi ve arınma sadece bir başlangıçtır. Kişinin sadece maddeyi bırakmaya istekli olması yeterli değildir. Bağımlılık tedavisinde esas olan kişinin yaşamını ve kendisini tümüyle değiştirmeye karar vermesidir. Kişi sadece alkolü bırakarak tedaviyi başaramaz. Çünkü bağımlılık bir bütündür. Kişinin bütün yaşamı içine girmiştir.








Kaynak: http://urlji.com/03sxpr

6 Şubat 2014 Perşembe

Burkulma tedavisi

Kemiklerimiz elastik bir yapıya sahip olan güçlü lif bağlarıyla bağlıdırlar. Bağlar bu güçlü yapısı sayesinde kemiklerin hareket imkanını sınırlar. Vücudumuzda bulunan her eklemi bir bütün olarak tutan bir çok bağ vardır. Eklemin normal hareket sınırının üzerinde bükülmesi sonucu bu bağlarda meydana gelebilecek gerilme veya kopmadan dolayı oluşan sakatlığa burkulma denir.
NEDENLERİ
Burkulma yanlış bir hareket sonucu birdenbire olabilir. Buna akut burkulma denir. Yapılan işten dolayı, sürekli tekrarlanan hareketler neticesinde o bölgede zaman içerisinde meydana gelecek olan gerilmeler sonucu ortaya çıkmışsa buna kronik burkulma denir.
Bağdaki lifler elastik bir yapıya sahiptir. Eklemde meydana gelebilecek normalden fazla zorlama veya herhangi bir kaza anında bağların normal esnekliğinin üzerindeki gerilmeler sonucu meydana gelecek hasarlar burkulmaya neden olur. Bu gibi durumlarda liflerle birlikte bazı küçük damarlar kopar. Eklemlerde şişme, ağrı ve morluk meydana gelir. Burkulmalar, ayak ve el bileklerinde, diz ve dirseklerde meydana gelir. Vücuttaki en hareketli bölge olması ve vücudun bütün yükünü taşıması sebebi ile ayak bileği en hassas olan bölgedir.
BELİRTİLERİ
Yumuşak dokularda (kaslar, tendonlar ve lifler) meydana gelecek yaralanmalarda birtakım belirtilerle iltihaplanma süreci başlar. Bu belirtiler kızarma, ağrı, ateş ve şişmedir. Bu belirtilerin her biri iyileşme süreci içinde önemli bir yere sahiptir. Burkulma sonucu meydana gelen hasarın büyüklüğüne göre belirtilerin şiddeti değişir. Sakatlanan bölgede sinir liflerindeki hasar ne kadar büyükse ağrı o kadar fazla olur. Hasara uğrayan dokudan zehirli maddeler çıkar. Bu zehirli maddeler sinirlerin zarar görmesine neden olur. Hasarlı bu bölgede kan akışı artmaya başlar. Artan kan akışı sinir uçlarına baskı yaptığından dolayı ağrılar meydana gelir.
Küçük damarların kopması sebebiyle deride kızarıklıklar oluşur. Bu bölgedeki damarlar, besinleri ve yaralı olan dokuyu iyileştirici maddelerin akışını hızlandırak için genişler. Kan akışı sayesinde yaralı bölgede oluşan zehirli maddeler atılır. Bu olay o bölgenin şişmesine neden olur.
TEDAVİSİ
Burkulmanın ciddiyetine göre tedavi uygulanır. Eğer burkulma hafif olmuşsa eklem bir süre hareketsiz bırakılarak, eklemin sabit bir şekilde kalmasına özen göstermek gerekir. En çok işe yarayan yöntemlerden biri hasara uğrayan bölgeye soğuk tedavi uygulamaktır. Örneğin bir beze sarılmış buz burkulan yerin üzerine konulmalıdır. Soğuk uygulama sayesinde damarların daralması sağlanır ve o bölgeye olan kan akışı yavaşlatılmış olur. Bu uygulama 15-20 dakikalık aralıklarla tatbik edilebilir.
Sinir uçlarında fazla miktarda sıvı birikimi nedeniyle acı hissedilebilir. Bunun için yaralı olan  bölge esnek bir bantla sarılmalıdır. Uygulanacak bandaj işlemi deriye hafif bir şekilde basınç yapacak düzeyde sıkı olmalıdır. Fakat kan dolaşımını engelleyecek kadar fazla sıkılmamalıdır.
Hasara uğrayan bölgenin iyileşmesi için zamana ihtiyaç vardır. Örneğin ciddi bir ayak burkulmasının tedavi süresi bir ya da birkaç ay sürebilir.  Burkulma ayak bileğinde meydana gelmişse hasta yatağa uzatılır. Kan birikmesini önlemek amacıyla ayağının altına yastık yerleştirilmelidir. Burkulma bilekte ya da dirsekte meydana gelmişse, kol bir süre hareketsiz kalması için boyuna asılmalıdır. Burkulmadan birkaç gün sonra hasarlı bölgeyi ısıtıp, iyileşme sürecini hızlandırmak için yumuşak masaj yapılabilir. Çok şiddetli durumlarda hastaneye başvurmak gerekir. Zarar gören dokunun tedavisi için cerrahi müdahale gerekebilir.




Kaynak: http://urlji.com/kaforc

Fazla oturmak ömür azaltır, fazla oturmanın zararları

Yeni bir çalışmaya göre çok fazla oturmak sağlık için büyük bir tehdit. Günde 3 saatten az oturmak ömrünüze 2 yıl katabilir. Hatta TV izlemeyi günde sadece 2 saat azaltırsak -ki genellikle oturarak izleriz- hayatımızı 1.4 yıl uzatabilir.
Bulgular online tıp makaleleri dergisi BMJ Open da yayınlandı. Amerikalı yetişkinler hayatlarının ortalama olarak %55 ini hareketsiz yada durağan olarak geçiriyorlar. Hareketsiz olmanın -ki bu uzun süre oturmayı da içerir-  şeker hastalığı kalp hastalıkleri ve felçle ilişkili ölümlerle bağlantılı olduğu biliniyor. Yeni çalışma bunu bir adım öteye taşıyarak daha az sıklıkta oturursak bundan ne kadar faydalanacağımızı gösteriyor.
“Oturmak bir risk faktörüdür bir hastalık değil” diyor Peter Katzmarzyk, PhD. Louisiana Devlet Üniversite Sisteminde  Pentington Biomedikal Araştırma Merkezinde araştırma yöneticisi olarak çalışan  Katzmarzyk “Bu obesiteyle karşılaştırılabilir ve sigara ile neredeyse aynı derecede zararlı” diye ekliyor. “ Yemek için oturuyoruz ve bir daha da kalkmıyoruz ” “Bunun tersini yapmalıyız ve hayatımızı ayağa kalkmak üzere planlamalıyız”
Sloganımız: Az oturma, Çok hareket, Uzun yaşam
Peki daha az oturulan hayat nasıl birşeye benzerdi?


“Bazı şirketler normal masalar ve sandalyeleri koşu bantlılar masalarla yada yüksek masalarla değiştiriyorlar” diyor Katzmarzyk. “ İş arkadaşınıza mail atmak yerine gidin ve konuşun” diye ekliyor. “Buluşmalarda bir masa etrafında oturmak yerine yürüyerek konuşun”
Araştırmacılar Amerikalı yetişkinlerin ne kadar vaktini oturarak yada TV karşısında geçirdiklerini öğrenmek için 2005-2006 ve 2009-2010 yıllarına ait   Amerikan Ulusal Sağlık ve Beslenme Tetkik Anketlerini (National Health and Nutrition Examınation Survey –NHANES-) kullanmışlar. Ayrıca 167,000 kişiden oluşan ve oturma zamanları ve bütün sebeplerden dolayı ölümleri inceleyen 5 ayrı çalışmanın verilerini incelemişler.
Oturma gibi bir faktörün teorik olarak topluma etkisini tahmin etmeye çalışmışlar.
Washington DC deki Amerikan Ulusal Kilo ve Sağlık Merkezi yöneticisi Scott Kahan, MD, MPH “Yeni bulgular çok fazla oturmakla başımıza gelebilecek sağlık problemleri ile ilgili büyümekte olan literatüre eklendi. Kilomuzdan, fiziksel aktivitemizden ve uzun süreli sağlığımızı ilgilendiren tüm diğer faktörlerden bağımsız olarak, daha fazla oturduğumuz sürece vücudumuzda daha kötü şeyler olma ihtimali artıyor” diyor.
Loyola Üniversitesi Tıp Merkezi pediatrik obezite programından Garry Sığman, MD, Kahan ı destekliyor. “ Sürekli yürümek zorunda olduğumuz hayatta kalmak için oturmamamız gereken sürekli tetikte bir yaşam tarzından modern topluma yani daha çok oturma imkanı bulduğumuz bir hayat tarzına tekamül ettik ve bu birçok sebepten dolayı sağlıksız. Hareket edersek daha iyi hissedeceğiz ” diyor  ve şöyle bir tavsiyede bulunuyor ”Eğer eğlence için oturuyorsanız,  daha aktif bir eğlence tarzı bulun örneğin yürümek yada bisiklet sürmek gibi”





Kaynak: http://urlji.com/sojq9z